Cennetin Soğuk Sesi – Bölüm 8: Tarikat Sınavı
“Peki ya çekilmezsem seni minik öküz?”
Herkes şaşkınlıktan yerle bir olmuştu, korumanın üstündeki amblem “İn” adı verilen aileye aitti. İn ailesini “Düşmüş Yaprak Tarikatı Bölgesi Aileleri” kitabından okumuştum, Kong’un ve diğer 4 aileden sonra gelen en güclü aile. Nesillerdir bu topraklardalar, aileden 1 kişi tarikatın icinde bir muhafız(dekan değil) olmakla beraber ailenin serveti oldukça iyiydi, pazarda bulunan en az 40 ruh silahını ve ruh hayvanını alabilirlerdi. Bu onları burada oldukça kudretli yapıyordu, tabii Kong’un ailesinin o pazarı komple alabileceğini ve tarikatın içinde aileden 2 dekan olduğunu düşününce onlar gözümde birer çöpe dönüşüyordu.
“Se…sen hemen diz çök ve genç efendi Tia’dan özür dile!”
Tia adı verilen çocuğa baktım, çocuk utancında yerin dibine girmişti resmen fakat bu benim agresif olmamdan değil korumasının böyle davranmasındandı.
“Tia sen misin?” Tia gözlerimin içine bakıyordu.
“E..evet benim.”
“Seninle bir sorunum yok şu öküzünü alabilir misin?” Tia endişeli ve mutlu bir şekilde nefesini verdi ve:
“Sana kaç kere diyeceğim! Bir ortama geldiğimizde ailemin gücünü kullanarak herşeyi bana almaya çalısma!”
“Üzgünüm efendim! Lütfen affedin! Ben ben sadece sizi kudretlendirmeye çalışıyordum. Ve o sadece bir köle, bundan başkası olamaz şunun tipine bak!” Koruma bunları söylediği an olacak şeyi biliyordum ve daha saniseler geçmeden Kong hızlıca önüme geldi. Ardından birkaç şey söyledi:
“Ne demeye çalışıyorsun?!” Kong’un kudretli ve güçlü sesi ortamı daha da germişti ve etraftaki insanlar bir anda bağırmaya başladı:
“Vay canına, Bitki Dünyası’nın lideri bu çocuğu koruyor. Kim bu çocuk!”
Korumanın beti benzi solmuş ve bu sefer öleceğini….hayır ölürse şanslı olacağını biliyormuş gibiydi. Tia bir anda korumanın önüne atladı ve konuştu:
“Efendim! Bu olanlar için çok özür dilerim, ona gerekli terbiyeyi vermeye çalışıyorum fakat o beni korumak için herşeyi yapacak birisi. O yüzden beni yüceltmeye çalışıyor, affınıza sığınıyorum lütfen korumamı affedin.”
Kong ilk önce Tia’ya sonrasında ise bana baktı:
“Ne dersin Lissandra, onu sana hakaretinden dolayı ezeyim mi? Yoksa bunu sen mi yapmak istersin?” Kong’u ilk kez böyle görsemde bunun bir numara olduğunu anlıyordum, hatta Kong’un ailesi bile gülümsüyordu. Yaptığı şey sınavları kazanırsam beni tarikat içinde koruyacağını belirtmek içindi. Bu onu benim gözümde daha da yücelmişti, gerçekten iyi bir insandı.
“Boşver Kong, o adam ölmeyi hak etmiyor. Oldukça güçlü bir ruhu var, gelitişimine yüklenirse ilerilere çıkabilir.”
Dediğim şeylerden sonra Tia’nın yüzündeki hüzün bir anda yok olmuş, gözlerindeki yaşlar gitmiş ve yerini temiz bir gülümseme almıştı.
“Teşekkürler efendim!”
“Önemi yok. Tia’ydı değil mi? O adamı suyla ilgili bir yere götür, her yeri sulak bir yere. O adamın suya olan yatkınlı hayal edemeyeceğin kadar fazla.”
Herkes delicesine şaşırmıştı, o korumanın o kadar yüksek bir ruha sahip olması çok muhteşemdi. Bu dünyadaki en yararlı ruhlardan biriydi su. Hava gibi iyileştirici özellikleri vardı ve bir yandan yıkıcıydı.
“Ben teşekkür ederim efendim, tavsiyenizi dinleyeceğim. Hemen kalk ve teşekkür et Marco!”
“Teşekkür ederim nacizane efendim. Sizden özür dilerim, size hakaret etmeme rağmen içimdeki enerjiyi bana gösterdiniz. Çok müteşekkirim!”
Onlara karşı bir gülümseme gönderdim ve test kayıt masasına doğru gittim. Birkaç adımda test masasının önüne geldim ve kıdemliye selam verdim.
“Selama gerek yok hemen sırasıyla adını, soy adını, yaşını ve gelişim seviyeni söyle. Ah aynı zamanda element ruhun varsa onu.” Kafamı evet anlamında salladım ve:
“Lissandra Amesta, yaş 15, Giriş Kademe 8.seviye ve gölge ruhu 5.seviye.”
Kıdemlinin gözleri çok azıcık olsa da biraz haraketlenmişti, bu şaşırdığını gösterirdi.
“Aferin, yaşına göre iyi fakat dahi olmak için yetersizsin. Bunun için üzülme çünkü daha çok yıl yaşayacaksın.” Bunları duyan Kong hemen söze atıldı.
“Fakat kıdemli o birşeyi atladı. O bütün bu gelişimi 2 hafta kadar bir sürede yaptı.”
‘lan Kong herşeye atlama, bunu söylemek istemiyordum!’
Bu sözleri işiten kıdemlinin gözleri bu sefer tamamiyle genişlemişti, dik dik bana bakıyor ve terliyordu. Hemen ayağa kalktı ve konuştu:
“Bu ne güzel bir potansiyel, az önce dediklerim için biraz mahçup hissettim bak şimdi. En içten özürlerimi sunarım.”
“Ah lütfen, ne özürü kıdemli. Sizin kadar bilge bi insan beni böyle değeldirdiği için kendimi toparlamalıyım, daha çok çalışacağım ki tarikata birşeyler katabileyim.”
“Bu yaşlı adamı duygulandırıyorsun çocuk, geç içeri sana elmas damgayı basacağım.”
Bunu duyan herkes ki buna Kong da dahil yıkılmışlardı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken bir anda kıdemlinin etrafa attığı sakin ama korkunç bakışları gördüm, emindim. Herkesin susmasını istiyordu, benden bir şey saklamayı istiyordu, sanırım sonradan öğrenmem gerekliydi. Bu konuya daha fazla kafa takmama kararı aldım, benden birşey saklıyordu fakat bunu eninde sonunda öğrenecektim.
Kıdemlinin önünde eğildim ve: “Anlaşıldı efendim.” dedim.
İçeri girdiğimde sınav arenasını rahatlıkla görebiliyordum, çok ama çok büyüktü ve 4 farklı alana ayrılmıştı: Damar Yapısı Gücü, Ruh Gücü, Saf Güç ve İrade Gücü. Bu 4 güç gelişimi sembolize ediyordu ve bu 4 güç bütün tarikatların yapı taşlarıydı.
Yaklaşık 3 saatlik bir süre sonunda Luun’un sırası geldi ve ailenin yanından ayrılıp arenaya doğru gitti.
“1937.sıra Luun Lian. Sınavın başladı.”
“Anlaşıldı kıdemli.”
Luun Damar Yapısı’nı ölçen uzun taş çubuğun önüne geldi ve taşın önünde meditasyon pozisyonuna oturdu. Ardından taş kırmızı bir şekilde yandı, renk her saniye daha koyuya gidiyordu. Birkaç saniye sonra renk turuncuya dönmüştü ve sonrasında ise sarıya. Renk koyu sarıda durunca kıdemli birden bağırdı:
“6.seviye Yükseliş Damarı. Sıradaki test!!” 6.seviye oldukça yüksek bir seviyeydi üstüne bu kadar koyu bir sarıda durması onun nerede ise 7.seviye olduğuna işaretti. Renk olayları kaplamsal bir şekilde işliyordu aynı şu şekildeydi:
Herkes açık kırmızıdan başlardı ve bu rengin en koyu siyaha kadar gitme şansı vardı. Eğer koyu siyaha giderse bu onun damarlarının çok güçlü olduğu anlamına gelirdi. Renkler ise bunlardı:
-Kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mor, mavi, beyaz ve siyah. Her renk kendi içinde 2 seviyeye ayrılıyordu ve bu yüzden de Luun 6.seviyedeydi, çok koyu bir sarıydı, bu damarlarının gerçekten yüksek seviye olduğunun belirtisiydi.
Luun sıradaki test alanına geçmiş ve testi uygulamaya başlamıştı. Ruh Gücü testini uygulamak için yaklaşık 200 tonluk bir kayaya yumruk atmanız gerekirdi.
Luun ruhsal enerjisini elinde topladı ve bir anda bağırdı:
“Hya!” Luun kayaya vurmuştu ve kayanın 100/13’ü parçalanmıştı. Bunu gören kıdemli yeniden bağırdı:
“Giriş Kademe 3.seviye’nin yarısı. Sıradaki test!!”
Luun aynı şekilde Saf Güç testini uygulamaya başladı, bu test Ruh Gücü testi ile tıpatıp aynıydı. Tek bir fark vardı aynı şekilde olan 200 tonluk kayaya ruh gücü olmadan yumruk atmaktı.
Luun düzgün bir pozisyon alıp bir anda bağırdı:
“Hyaaa!” Bu sefer daha gayretli bir ses çıkmıştı Luun’dan, gerçekten de elinde ne varsa ortaya koyuyordu, gerçekten de sınırlarını parçalıyordu. Kayanın 100/4’ü kırılmıştı ve kıdemli yeniden bağırmıştı:
“Giriş Kademe 2.seviyenin başı. Sıradaki test!!”
Luun son test bölgesine geçti ve önündeki kayaya doğru baktı, ruhsal gücünün ufak bir kısmını kayaya aktardı ve bir anda terlemeye başladı. Bu hem en kolay hem de en zor testti, iradeni yıkıp yeniden kurmanı sağlayan ve kendini parçalamanı sağlayan İrade Gücü testi.
Luun taşa ruhsal enerjisini gönderdiğinden beri yaklaşık olarak 25 dakika geçmişti. Bunu gören kıdemli ve seyirciler oldukça şaşırmıştı çünkü o çoktan Orta Giriş Kademe’ye giriş yapmıştı.
Luun en sonunda dayanamamış ve bitkinlikten yere oturmuştu. Bunu gören kıdemli şaşkınlık içinde yeniden bağırdı:
“Orta Giriş Kademe 3.seviyenin sonu. Tarikata hoş geldin Luun Lian!”
Bu sözleri duyan Kong ve ailesinin yüzunde küçük bir tebessüm olmuşmuştu fakat ben en ufak bir duyguyu barındırmıyordum çünkü olanları izlerken benim yaratacağım korkunç etkiyi düşünüyordum.
Ben düşüncelede dalarken yaklaşık olarak başka bir 3 saat daha geçti ve kıdemli bağırdı:
“3114.sıra Elmas Damgalı Lissandra Amesta!”
Kıdemli açıkça şaşırmıştı ve benim kim olduğumu çözmeye çalışıyordu, bense bunlar konuşulurken arenanın 1. alanına girdim. Ve sessizce konuştum:
“Hadi bakalım.”