Azur Kral – Bölüm 7 – Kızıl Krallıktaki Gerginlik


Önceki Bölümden…

Deniz’in bu kadar ilerleyebilmesindeki neden ise, sürekli olarak ava çıkması, büyülü canavar eti ile beslenmesi ve kendi iksir ve haplarını yapıp tüketmesiydi.

Bir yıl sonraki 5 Krallık Turnuvasına katılan yaşıtlarının genel seviyesi Yeryüzü Diyarının zirvesi ve Yaşam Diyarının başlarında olacaklardı. Ancak Deniz bir şeyden emindi. Kendisi gibi dâhilerde olacaktı. Belki de kendisinden daha dehşet verici olanlar da olacaklardı.

 

** 7 – Kızıl Krallıktaki Gerginlik

Deniz, gelişmek için elinden geleni arkasına koymuyordu. Neredeyse hiç uyumuyordu. Kendi gelişimini ilerletirken babasın ve kardeşinin hastalığına çareler arıyordu. Birçok şey deniyordu. Her denemesi başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Mavi Kral’ın hastalığı nasıl bir hastalıksa, her bastırıldığında bir süre sonra kendiliğinden tekrar aktif oluyordu. Hastalık kralın vücudundan çıkartılamıyordu. Kardeşi ise sakat olarak büyüdüğünden dolayı içten dışa tamamen yenilenmesi gerekiyordu. Çok acı verici bir süreçti.

Deniz kardeşini yavaş ve emin adımlarla iyileştiriyordu. Önceleri vücudunu kıpırdatamayan Aspar, kollarını kıpırdatabiliyor yavaş yavaşta olsa kendi yemeğini yiyebiliyordu. İfade edemese bile Aspar inanılmaz mutluydu…

Deniz gezintisini bitirip saraya geldiğinde babası ve danışmanlarına bir süre dışarıda olacağını söyleyip tekrar hızlı saraydan ayrıldı. Uzun zamandır krallık içerisindeydi ve sadece birkaç kez sınırların dışarısına çıkmıştı. Artık dışarısı için hazır olduğunu anladığına göre neden çıkmamalıydı?

“Hadi bakalım… Uzun zamandır izini sürdüğüm şeyi açıklığa kavuşturma zamanı geldi. Antik Mavi Krallık! Ne gibi  hazineler saklandığını çok merak ediyorum. Hehe, elimde bir milyon metreküp alandan oluşan iki tane depolama yüzüğüm var. Ek olarak beş yüz bin metreküplük iki zümrüt tılsımım var. Mavi Krallığın bütün hazinesi bile bir yüzüğü anca doldurur. Sanırım Antik Mavi Krallık için yeterli olur.”

Deniz, sarayın arkasındaki sonsuz okyanusun kıyısına geldiğinde bir süre sonsuz görünen okyanusu inceledi.

“Bu okyanusun diğer kıyısında neler var acaba?” diye iç geçirdi. Kıyafetlerini çıkarıp depolama yüzüğüne attı ve normal hızı ile okyanusa girdi. Deniz’in kimseye söylemediği yeteneklerinden birisi otomatik olarak aktif oldu.

Boynundan ve sırtından solungaçlar çıkmıştı. El ve ayak parmakları arasında perdeler oluşurken kolundan ve sırtından üç küçük yüzgeçte çıkmıştı. O anda bir balıkadam gibiydi. Bu yeteneği Mavi Krallık’ın hiçbir yerinde görmemişti. Üstü kapalı olarak araştırmış ama bir sonuç elde edememişti. Bu araştırmaları sırasında Antik Mavi Krallık konusunda efsaneler duymuştu. Bunun üzerine gittiğinde de varlığına dair birçok kanıta rastlamıştı.

Bir yıl içerisinde de tahmini bir konum belirlemişti. Bu sürede binlerce kez okyanusa dalmış ve okyanus tabanını avucunun için gibi biliyordu.

Antik Mavi Krallık hakkında elde ettiği bilgiler, kıyının çok ilerisinde olduğunu ifade ediyordu. Son hızıyla gitse bile oraya varması neredeyse 3 hafta sürecekti. Normal bir Mavi Krallık sakini için bu süre 5 ile 6 arasında sürecekti. Çünkü onlar hem okyanusun yüzeyinden gidecekti hem de çeşitli aletlerle okyanus tabanına inmesi gerekecekti.

Ancak Deniz, hem okyanusun tabanına yakın bir noktadan ilerliyor hem de inanılmaz bir hıza sahipti. Bu hız hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği bir yükseklikteydi.

 

**

Deniz hedefine ilerlerken, Kızıl Krallık’ta gergin bir hava vardı.

Kızıl Krallık sarayı toplantı odası,

“Lanet Olsun! Lanet Olsun!”

Kızıl Kral hiç olmadığı kadar öfkeliydi. Gözlerinden gerçekten alevler çıkıyordu. Yumruğunu attığı yer anında yanmaya ve erimeye başlıyordu.

“Bilge Mavi Prens’e de size de lanet olsun! 9 yaşındaki bir piç nasıl oluyor da bu kadar büyük şeyler başarabiliyor? Sonunda… Sonunda Mavi Krallığı tamamen bitirecektik. ”

Yumruğunu masaya vurması ile masanın kül olması bir olmuştu.

“Mavi Krallığa yüz tane suikastçı gönderdim. Anlıyor musunuz tam yüz tane! Ama hiçbiri geri dönmedi. Bu nasıl mümkün olabiliyor? Yüz tane kraliyet suikastçısı… Hayatları boyunca suikast için eğitilmiş olan yüz tane profesyonel… Bunun sadece iki açıklaması var. Ya Mavi Krallığın Bilge Prens’i inanılmaz sıkı korunuyor ya da içimizde bir casus var.”

“Kralım, içimizde bir casus olması mümkün değil. Şehre giriş çıkışlar ve saraya giriş çıkışlar inanılmaz sıkı korunuyor. Özellikle saraya Kızıl Krallık kanı olmayan hiç kimse giremez.”

“Sen salak mısın? Casus dediğin ille Mavi Krallıktan mı olmak zorunda? Kızıl Krallıktan birini satın almış olamazlar mı? Gerizekalı! Birde baş komutan olacaksın. Yüz karasısın. Derhal o casusu bulup bana getireceksiniz anladınız mı? İbret olsun diye bütün krallığın gözleri önünde canlı canlı derisini yüzeceğim! Kaybolun!”

Kızıl Kralın bütün danışmanları dışarı çıktığında Kızıl Kral koltuğuna oturmuş sıkıntılı bir şekilde alnını ovuşturuyordu.

“Lanet olasıca Mavi Krallık. Kralın ölümü çok yaklaşmış olmalı ama yine de böylesine bir prense sahip olabildi. Mavi Krallıkta onlarca başarılı icadı var. Bütün ticaret klanları onlarla büyük anlaşmalar imzalamak istiyor. Direk bizim gelirlerimize bir engelleri yok ama kendileri çok hızlı bir şekilde büyüyorlar. Aaaah, şükür ki Mavi Krallığın başka topraklarda gözü yok. Eğer öyle olsaydı çoktan ülkeleri fethetmeye başlarlardı.”

Odanın ışık vurmayan bir köşesinden bir silüet belirmeye başlarken genç bir kız sesi odada hafifçe yankılandı. Bu kız Kızıl Kralın en büyük kızı Alev’di. Ateş kızılı gözlere ve saçlara sahipti.  Henüz 13 yaşında olmasına rağmen çoktan 17, 18 yaşlarında görünen, görenlerin aklını başından alabilecek kadar güzel bir kızdı. Hoş kıvrımları ve kadınsı havası ile kadın erkek genç yaşlı herkesin ağzının suyunu akıtıyordu.

Güldüğü zaman etrafındakilere bulutların dağılıp güneşin kendini göstermesi gibi güzel bir his verirken, sinirlendiğinde etrafındakilere cehennemin en derin çukurundan gelmiş bir zebani ile karşılaşmışlar gibi bir his veriyordu.

En büyük sorunu ise karakteriydi. Hiçbir şeyde ortalarda değildi. Sinirlendiği zaman yakıp yıkıyor, mutlu olduğu zaman bir kelebek gibi oradan oraya zıplıyordu. Her şeyi en uç noktasında yaşayan bir karaktere sahipti. Bu Kızıl Kral’ın en büyük pişmanlığıydı. Onu aşırı derecede şımarttığını düşünmeye başlamıştı.

“Kral babam, isterseniz bende bir şansımı deneyeyim. Ne dersiniz?”

“Kesinlikle olmaz Alev. Bunu sana daha önce de söyledim. Mavi Prens’e suikast girişimi amacıyla 8 farklı klanı evlilik teklifi için görevlendirdim ama hepsi reddedildi. Mavi Prens kızları reddettiği halde hepsi ile bir kere görüştü. Sadece bu davranış içimizdeki klanların bile Mavi Prens’e saygı duymasına yol açtı. Şu lanet olası piçin her davranışı bize zarar veriyor.”

“Haklısınız kral babam ama ben, o bahsettiğiniz klanlardaki çirkin, niteliksiz ve beyinsiz kızlara benzemem. İstediğimi her zaman alırım. He he…”

“Alev! Sana onlarca kez söyledim. Cevabım hayır! Senin zamanın 5 Krallık Turnuvasında gelecek. Çekilebilirsin.”

Kızıl Kral’ın kızı Alev, ses etmeden odadan ayrıldı. Kapıdan çıktığından sırtını duvara yasladı ve yumruklarını sıkarak, “Seni lanet olası inatçı ihtiyar. Hala bana güvenmiyor. Göreceksin bu görevi 5 Krallık turnuvasından çok önce çözeceğim. Hayır hemen çözeceğim!”

**

Deniz dışarıdaki olaylardan habersiz bir şekilde son hızla hedefine doğru ilerliyordu. Okyanusun bu kısmını çok iyi bilse de bir şeyin varlığından habersizdi. O da son zamanlarda Mavi Krallık sularını işgal eden bir sualtı büyülü canavarı olan Kral Hidra’nın varlığıydı.

 

**********************************************************************************

Seri Sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.

**********************************************************************************