Yine klasik bir sohbahar günüydü.
Sert rüzgarlar yaşlı ağaçların yapraklarını savurmuş ve sokakları, boş insanların
hava atmak isteyip aldığı pahalı ayakkabıların topuk sesleri doldurmuştu. Metroda ise kedilerin ve farelerin
çığlıkları eşliğinde paltosu ve şapkası eskimiş bir adam ıslık çalıyordu. Paltosunun yakasını yukarıya kaldırmış,
yüzüne kadar çekmişti. Bir şeyden ya da bir kişiden gizlenmeye çalışıyor gibiydi.
Hava çok soğuktu,gizemli adamın
yanına gittim. Islık çalmayı bıraktı, derin bir nefes aldım. Kimden gizleniyorsun diyecektim.Konuşmak için ağzımı
açtığım anda “Senden” dedi. Çok sakin, yaşlı ve acı çekiyor gibi sesi vardı. Dehşete düşmüştüm. Kafamda bir sürü soru işareti oluşmuştu.
Zihnimi mi okuyabiliyordu? Gizemli adam kalktı ve raylara indi. Metronun karanlığında kayboldu.
Cebimden sigaramı çıkardım, gözlerimi kapadım. Soğuk, sessiz metroda çakmağımın sesi yankılandı. Gözlerimi açtım, sigaramı
içemeden metro gelmişti. Sigarayı attım, metroya bindim. Bomboştu, oturdum ve gözlerimi kapatıp başımı arkaya
yasladım. Gideceğim yere daha çok vardı. Günün yorgunluğunu atmak için birazcık kestirmeye karar verdim.
Bir patlama sesiyle uyandım. Alevlerin içinde yan yatmış bir trenin ortasındaydım. Alevlerin arasından uzaklaşan
paltolu adamı gördüm. Aynı kişiydi. Buna emindim çünkü aynı paltoydu. Yakası suratına kadar çekilmişti. Uzaklaşırken durdu. Arkasına baktı.
Bana baktığını hissedebiliyordum. Hiç beklemediğim bir şekilde tebessüm etmeye başladı.
Kahkaha atarak karanlıkta kayboldu. Kendime gelmeliydim. Ayağa kalktım, toparlandım. Çıkacak bir yer arıyordum, her
yer dumanla kaplıydı. Bozulmuş bir kapı gördüm. Tam çıkıcak iken yerde duran telefonumu gördüm. Hemen telefonumu
alıp oradan çıktım. Yüzüm hep is kaplıydı. Boş raylarda ilerledim. Uzaktan bir ışık geliyordu. Sanırım altgeçit
vardı. Yaklaştım. İnsanları gördüm. Merdivenlerden yukarı çıktım, insanların garip bakışları içinde bir taksiye
bindim. Bir an için her şey siyah beyaz oldu. Öksürdüm, elime baktım ve kan gördüm. Karnımın sol tarafında bir acı hissettim.
Ceketimi kaldırıp baktım, küçük bir cam parçası saplanmıştı. Eve gelmiştim. İndim ve bir sigara daha
yaktım. Evime girdim ve üstümü çıkardım. Sessiz ve acılı bir şekilde cam parçasını çekip çıkardım. Hemen çekmeceden
iğne ile ipliği aldım. Daha önce böyle bir şey hiç yapmamıştım. İğneyi etime soktum. Çok farklı bir acı hissettim.
Kısa bir süre sonra bitirmiştim. Telefonuma baktım. Bir ses kaydı vardı. İçimde bir korku ve endişe ile açıp
dilemeye başladım. Kayıttaki ses paltolu adamınkiyle aynıydı. Şunları söylüyordu “Bu yangında ölebilirdin.
Fakat ölmedin, çünkü öldürmek istemedim. Hayatın benim elimde. Ya benim kurallarıma göre oynarsın ya da hayatına
elveda dersin. Eğer oyunu kaybedersen her şeyini alırım, kazanmadan ödülünü göremeyeceksin. Seçim senin.”
NE YAPABİLİRDİM? Gerçekten isterse beni öldürebilirdi ama öldürmemişti. Hayatımı ortaya koyduğum bu oyunu kabul
edecek miydim? Etmek zorundaydım. Biraz ağrı kesici alıp yayları çıkmış sert kanepeme uzandım.
Yorumları bekliyoruz. İkinci ona göre gelecek…
Baya güzel yazılmış bi’ yazı. Beğendim baya ilgi çekerek okudum, kısa olmasına rağmen 2-3dk boyunca okumam sıkıntılarımı azalttı. İkinciyi bekliyorum. Eline sağlık!