Merhaba arkadaşlar. Nasılsınız? Ben de iyiyim. Gerçi biraz başım ağrıyor. Neden mi? Çünkü gece ikiye kadar Fate/Apocrypha izledim. Televizyonda Netflix olmasının iyi yanlarından biri de bu 😂
Baştan söyleyeyim normalde Fate serisine gıcık olan bir seriyim. Çok karmaşık bir seri ve Shiro’yu sevmiyorum. Ama olayı hoşuma gidiyor. Dünyaca ünlü insanlar ve mitleri bu şekilde kullanmak gerçekten dahiyene. Onları belli sınıflara ayırmak ve savaştırmak. Gerçekten dahiyene bir fikir. Bu tarz şeyleri sevdiğim için size her sınıftaki hizmetkarların hikayesinin olduğu bir yazı hazırlıyorum.
Şimdi siz madem animesi bu kadar karmaşık neden bu deli Fate/Apocypha‘yı izledi bunu diyorsunuzdur. Cevap çok basit. Jeanne d’Arc. Çocukluğumdan beri hayran olduğum bir kahraman olan Jeanne d’Arc’ın bu animede belirdiğini duyunca nasıl geri kalabilirdim. İzlenecekler listemde birinciliği hemen ona verdim.
Bu seferki Fate serisi öncekilerden biraz farklı. Resimde de gördüğünüz üzere Hizmetkar sayısı normalinden fazla. Normalde Lancer, Saber, Berserker, Rider, Caster, Asassin ve Archer omak üzere yedi Hizmetkar olurdu ama Fate/ Apocrypha da iki farklı grup var ve bu iki grubunda kendine ait yedi hizmetkarı var. Bu seferki savaş sadece bir kişinin kazanması üzerine değil. Tamam gene bir kişinin dileği gerçekleşecek ama tek olay bu değil.
Artık sadece kendileri için değil kendi grupları içinde savaşıyorlar. Üstelik ne veli hikmettir ki burada da bir Shiro var. Bu sefer uzun saçlı hali gerçi.
Shiro, Shiro ve gene Shiro
Ne Shiro’ymuş ya. Adamdan bir kurtulamadık gitti. Turuncu hali gidiyor beyaz saçlı küpeli hali geliyor. Zaten sevmiyordum çocuğu bunu görünce iyice gıcık olmaya başladım.
Gene oldukça ilginç Hizmetkarlar vardı. Kimisini daha önceden duymuştum kimini ise yeni öğrendim ve tabiki hemen araştırdım. Hiç ummadığım kişilerde vardı.
Fate serisinin ana karakteri Saber yani Kral Arthur’dan gene kurtulamadık. Bu seferde kızı pardon oğlu(!) Mordred ortaya çıktı. Gerçi eğlenceliydi. Saber sınıfında olmasına rağmen savaşma şekli ve hareketleri biraz Berserker sınıfı gibiydi ama olsun. Sevdim ben.
Anime hakkındaki düşüncelerim…
Anime hakkındaki düşüncelerime gelirsek yalan söylemeyeceğim biraz sıkıldım. Çok değil ama. Bazı yerlerinde. Savaş sahneleri her zamanki gibi efsaneydi. Jeanne desen zaten mükemmel ötesiydi. (Resmini koymayacağım. Kendiniz bakın. Her şeyi de benden beklemeyin)
Hayal kırıklığına uğradığım yerlerde olmadı değil. Bazı karakterler çok çabuk gitti. Sonra gene gözüktü ama genede erken gittiler. Bu arada animede Osmanlı’dan da bahsediyor. Asın bayrakları dediğinizi duyar gibiyim. Lancer sınıfında olanlardan biri Vlad III. Hani Kont Drakula olarak bilinen kişi. Hani herkesi kazıklara oturtan. Adamı yücelticez diye bizimkilere hafiften korkak hissi vermişler gibi geldi ama görmezden gelicem. Zaten çok gözükmediler.
Finali çok güzeldi. Onu güzel yapmışlardı. Kesinlikle beklemediğim bir son oldu. Gecelemene değdi mi diyorsanız bence değdi. Oldukça güzel bir seriydi. Üstelik Fate/Apocrypha‘yı izlemek için bence Fate Stay Night‘ı ezbere bilmenize gerek yok. Sonuçta ayrı zamanda, ayrı konular işleniyor. Orjinal seri ile Kral Arthur dışında bağlı bile değil. Ha birde Fate Zero da psikopat Caster varya onu görüyoruz. Hatırladınız mı? İşte bu herif.
Fate Zero‘yu izleyenler zaten onun nasıl psikopat olduğunu bilir. Hatırlarsanız Saber’ı gördüğünde benzedikleri için onu Jeanne sanmıştı ve daha da kafayı yemiştir. İşte o psikopatda animede vardı.
Kısacası güzel ve farklı bir seriydi. Bence izleyin. Ben beğendim.
Bu arada Fate/Apocrypha‘daki hizmetkarların gerçek hikayelerini merak ediyorsanız buradan okuyabilirsiniz.