Azur Kral – Bölüm 83 – Kara Katil’in Sarayı #1

Önceki Bölümden…

Yoshi Christie, “Lanet olsun! Kim böyle bir toplama yapmış olabilir. Lanet olsun! Tek bir değerli taş bile bırakmamışlar. Daha gireli 3 gün oldu. Ne zaman buraya ulaştınız da böyle bir temizlik yapabildiniz? Deniz Parvana! Bu sendin biliyorum! İlk giren sendin ve böyle kirli bir yol izledin.”

Yoshi Christie cebinden haritasını çıkardı ve inceledi.

“Buradan çıktıktan sonra kesinlikle Kara Katil’in Sarayına gitmiştir. Çünkü buraya en yakın bölge orası. Geliyorum Deniz Parvana! Bana yaptıklarının hesabını sana ödeteceğim. Sadece bekle ve gör!”

 

** 83 – Kara Katil’in Sarayı #1

Yoshi Christie, doğduğu andan itibaren çok özel olarak görülen bir çocuktu. Çünkü daha bebekliğinde bile el kol hareketleri ile hafif rüzgarlar oluşturabiliyordu. Ailesi, çevresi hatta klan liderinden bile övgüler almıştı. Daima el üstünde tutulmuş ve olabildiğince şımarık yetiştirilmişti.

İlk tekniğini beş yaşında kullanmaya başlamıştı. Çok zeki olmasına rağmen gelişimi yavaş ilerliyordu. Bu yüzden ilk zamanlarda kendisini de Sonsuz Ki adayı olarak görmüşlerdi. Ancak zamanla böyle olmadığı aslında Ki özümsemesinde sorun olduğu anlaşılmıştı. Bu yüzden diğerlerine göre çok daha yavaş ilerliyordu.

Vücuduna giren Ki’nin neredeyse yarısı tekrar dışarı sızıyordu. Sorunu buydu Yoshi Christie’nin bu sorununa asla çözüm bulunamamıştı. Yetişimini ilerletmek için sıradan insanların hayal dahi edemeyeceği kadar çok kaynak kullanmıştı. Ailesi ona tam destek veriyordu.

Ancak aşırı derecede şımarmış olduğundan dolayı sürekli olarak klan liderinden yardım bekliyordu. Sonuçta kendisi tanrılar tarafından kutsanmış bir çocuktu. O halde klan lideri neden yardım etmiyordu?

Ailesi sürekli çocuklarının gelişimi için çalışıyordu. O kadar çok çalışıyorlardı ki hayatlarının tek amacı çocuklarının gelişimini sağlamaktı. Yıllar böylece sürüp giderken bir görev esnasında sürpriz bir canavar saldırısına uğramışlar ve ölmüşlerdi. Teknik olarak ölümlerinin sebebi çocuklarıydı.

Yoshi Christie o kadar çok şımarmıştı ki ailesinin ölümü bile onu etkilememişti. Ailesinin çok güçsüz olduğunu düşünmüş ve onlar için bir mezarlık yapmaya bile tenezzül etmemişti. Sadece güçlenmeye odaklanmış ve bunun için her şeyi her türlü kötülüğü yapmaktan çekinmemişti.

Klan liderinin kendisini iyileştirmeyi reddetmesine karşın daha yeni aldığı öğrencisinin paramparça olmuş Ki damarlarını iyileştirmişti. Madem böylesine bir tekniği vardı kendisini neden iyileştirmemişti?

Deniz Parvana ortaya çıktığı andan itibaren her hareketi kendisini rezil ediyor, her olayda kendi suratına bir tokat daha yemiş gibi oluyordu. Bu yüzden içten içe Deniz Parvana’yı baş düşmanı olarak görmeye başlamış ve ne olursa olsun onu öldürmek istemişti.

Yoshi Christie ve grubu Gökkuşağı Vadisinden elleri tamamen boş olarak Kara Katil’in Sarayına doğru ilerlemeye başlamışlardı.

**

Deniz Parvana ve Julien Jodan Kara Katil’in Sarayına ulaştıklarında sarayın etrafında yüzlerce vahşi canavar olduğunu görmüşlerdi. Bu canavarların en güçlüsü Semavi Alem girişindeydi.

“Buradan nasıl geçeceğiz? Baksana yüzlerce canavar var ve hepsi inanılmaz vahşi.”

O anda Deniz Parvana güçlendikten sonra daha önce deneme fırsatı bulmadığı Buz Ankasının Buz Çağı tekniğini kullanmaya başlamıştı.

“İzle ve gör JJ.”

“JJ?”

“JJ daha kolay geliyor. Umarım sorun olmaz.”

“Yo hayır. Sorun değil. Aslında bu kulağa daha güzel geliyor. ”

Deniz Parvana tek elini avucunu açarak ileri kaldırmış ve gözlerini kapatmıştı. Buz Çağı tekniğini son aşamasını uygulamaya koymuştu.

Tüm canavarlara ve canavarların vücutlarındaki suya konsantre olmuştu. En güçlüsü bile kendi seviyesinden düşük olduğundan bunda bir sorun yaşamamıştı. Biraz daha konsantre olduktan sonra odaklandığı su moleküllerini yakalamıştı. Havada ve açık olan elini kapatıp geriye doğru çektiğinde bütün canavarlar acı haykırışlar çıkarmaya başlamıştı.

Ancak Deniz Parvana bu canavarların bedenlerinin gerekli olacağını düşündüğünden sadece damarlarında akan kana odaklanmıştı. Yaptığı hareket ile de canavarların damarlarında akan kanı zorla dışarı çekmeye başlamıştı.

Canavarların tüm deliklerinden çıkan kanlar havada bir araya gelerek bir küre şeklini alıyordu. Küre büyüdükçe Deniz Parvana onu sıkıştırıyordu. Tüm kanlarını çektikten sonra bir insan boyunda olan kan küresini olabildiğinde sıkıştırmış ve o kanları yumruk büyüklüğünde bir bilye haline getirmişti.

O kadar yüksek basınç ile sıkıştırılan kanlar kristalize bir hale gelmişti. Bir süre kristali inceledikten sonra yüzünde mutlu bir gülümseme ile birlikte Kara Katil’in Sarayı’nın girişine ilerlemişti. Bu sırada ölmüş olan bütün canavarların cesetlerini parçalayıp boyut yüzüğüne göndermişti.

Az önce yaptığı vücuttan kan çekme işlemi sayesinde artık o canavarların her zayıf noktasını ve her güçlü noktasını görmüştü. Bu yüzden canavarların derilerini yüzüp ve bedenleri doğru bir şekilde parçalayabilmişti.

Normal adımlarla kapıdan girdiklerinde karanlık bir ortamda buldular kendilerini. İçeride tek bir ışık yoktu. Bunun üzerine Deniz Parvana elinde bir ateş topu üretti ve içeride gezdirdi.

Gördükleri şey hayatları boyunca asla unutmayacakları kadar kötü, iğrenç ve kötücüldü. Hiç koku yoktu ama görüntü olarak kusmamak için kendilerini zor tutmuşlardı. Hatta JJ içinde ne varsa çıkarmıştı.

Bu sarayın içinin her yerinde her köşesinde insan bedeni parçaları vardı. Tavandaki avizelerde iç organlar asılıydı. Kapının girişinden ilerdeki merdivene kadar kazıklarda cinsel organlarından girmiş ağızlarından çıkarılmış şekilde sıralı kadın bedenleri vardı. Merdivenlerin tutacaklarında ve demirlerinde renk renk uzun saçlar bağlanmıştı.

Bu sarayın sahibi bir katil değil bir şeytan olabilirdi. Deniz Parvana ve JJ kazıkların arasından ilerlerken JJ bir anda durdu ve kazıklarda asılı olan kızlardan birine bakakaldı.

“Ne oldu JJ. O kişiyi… Tanıyor musun?”

JJ tek kelime bile etmiyordu. Gözlerinden sessizce yaşlar akarken kan çanağı olmuş gözler ile sadece bakıyordu. Deniz Parvana, JJ’nin bedenine odaklandığına kanının inanılmaz bir hızda aktığını hissedebiliyordu ve hızı giderek artıyordu… Eğer böyle devam ederse ölebilirdi.

Deniz Parvana elini JJ’nin omzuna koydu ve onun kan akışı yavaşlatmaya başladı. JJ’nin kan akışı yavaşladıkça gözleri kapanmaya başladı ve sonunda kendinden geçti. Deniz Parvana oldukları yerden hiç kıpırdamadılar. JJ ayıldıktan sonra sakince konuştular.

“Bu… Bu kişi benim en büyük ablam. 10 yıl önce mirasa girmişti ve asla geri dönmemişti. Hala buralarda bir yerlerde yaşıyor olabileceğini umut ediyordum. Ama… Ama… Onu bu şekilde bulmak… Hayal edemeyeceğim kadar kötü kabuslarım arasında bile değildi. Deniz… Lütfen onun bedenini alır mısın? Ben… Ben… Ben ona nasıl dokunacağımı bilemiyorum. Bunu senden başka kimseden isteyemem Deniz.”

“Tamam.”

Deniz Parvana sadece bir kelime etmişti. Çünkü o anda bu kelime bile ağzından çok zor çıkmıştı. JJ’nin en büyük ablasının bedenini ona hiç dokunmadan kazıktan çıkardıktan sonra etraftaki nemden topladığı su ile tamamen temizlemiş ve bir buz kütlesi içerisine almıştı. Bu kütlesini de boyut yüzüğüne attıktan sonra JJ’nin yanına gelmişti.

“Her şey tamam. Diğerlerine de bakmak ister misin? Eğer… Eğer… Tanıdığın başkaları varsa onlarında ruhlarının cennete ulaşmasını sağlayalım.”

“Ben… Bunu yapabileceğimi sanmıyorum. Bu miras alanına girip çıkmayan bir sürü kişi var. Burada tanıyor olabileceğim başkalarının olmasına katlanamam.”

“Pekâlâ. O zaman ilerlemeye…”

Deniz Parvana sözünü bitiremeden tüm saray ardışık bir şekilde sallanmaya başlamıştı. Bu sarsıntılar bir devin adımlarına benziyordu ve giderek şiddetleniyordu.

“Sanırım bir misafirimiz var.” Dedi Deniz Parvana.

JJ, “Bu… Bu Kara Katil! KARA KATİL GELİYOR!” dedi bağırarak ve neredeyse çıldırmak üzereydi.

“Dur! Dur! Sakin ol JJ! Nereden biliyorsun?”

“Bunu! Bunu babam söylemişti. O da daha önce bu miras alanına girmiş olan haritacılardan biriydi. Bu saraya gelmiş ve canını bu devden zor kurtarmış. Babamdan bile çok daha güçlü bir şey bu. Ve bu şey bir insan değil!”

“Anlıyorum. Anlıyorum. Bir insan değilse o zaman bazı sınırları kaldırmam gerekecek.”

“Ne! Ne sınırlarından bahsediyorsun sen! Sakın bana… Sakın bana o şeyle savaşacağını söyleme! Delirdin mi sen! Bizde o kazıklardaki yerimizi alacağız! Kaçmalıyız!”

Deniz Parvana sarayın içindeki tüm alevleri daha kuvvetlendirerek odada en küçük bir gölge bile bırakmamıştı. O şeyin tam olarak ne olduğunu görmek istiyordu.

“JJ. Sen kapının oraya git ve…” Deniz Parvana sözünü tamamlamadan önce o sarsıntıyı yapan şey merdivenlerin başında görünür hale gelmişti.

O anda JJ gözlerine inanamıyordu. İki elini de ağzına götürmüş gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Değil kapının oraya gitmek bir milim bile kıpırdayamıyordu. Çünkü o anda gördükleri şeyler tüm varlığına kazınacak şeylerdi.

“…İzleeeee   argh! Aaoooo ouuuuu uuuuu!”

 

********************************************************

Yazar’ın Köşesi 🙂

Azur Kral – Bölüm 82 – Kara Katil’in Sarayı #1

Her Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri yeni bölümler gelecek.

Yavaş yavaş ilk cildin sonuna geliyoruz. 100. Bölümde ilk cilt tamamlanmış olacak ve o zaman ek bir bölüm ile resimleri paylaşacağım. İlk cilt sona erdiğinde iki hafta bölüm gelmeyecek.

NOT: Arkadaşlar sitemizin tam ortasında yer alan Abone Ol kısmından abone olursanız her yazımızda mail alırsınız. Bu şekilde bir bölüm attığımda haberiniz olur. 😉 

Keyifli Okumalar…

Seri Sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.

********************************************************