Azur Kral – Bölüm 29 – Mustafa Parvana
Önceki Bölümden…
Kızıl Krallık, volkanı en değerli hazinesi olarak gördüğünden mükemmel bir şekilde koruyorlardı. Her bir metrede bir asker vardı. Askerler arasındaki en zayıf kişinin yetişimi Ruh diyarının ortalarıydı. Büyük çoğunluğu ise zirveydi. Toplam 4 tane de Lord Diyarı yetişimci vardı.
Bu kadar askerin algısından kaçınmak çok zor olacaktı. Hatta yer altından gitse bile fark edileceğine garanti gözü ile bakıyordu. Ruh diyarındaki yetişimcilerden belki kaçabilirdi ama bir Lord karşısında hiçbir şey yapamazdı. Onlar için bir böcek ezmek kadar kolay olurdu.
** 29 – Mustafa Parvana
Deniz Parvana volkana giriş için yollar ararken Kızıl Krallık sarayında Kadim Ateş Odası adı verilen bir yerde…
Alev Kızıl, bir lav havuzunun ortasındaki platformda meditasyon yapmaya çalışıyordu. Gözleri kapalı bir şekilde oturuyor ama bir türlü meditasyona giremiyordu. En sonunda sinirden alnındaki damarlar patlama noktasına kadar geldikten sonra gözleri açtı.
“Lanet olsun sana Deniz Parvana. Bu kadar güçsüz olmana rağmen nasıl… Nasıl sana ulaşamıyorum? Mavi Krallıkta Kraliyet sarayına kadar girdim bulamadım. Kutsal arenada seni öldüreceğim gün beni fark edebildin. Sonrasında kutsal arena lideri tarafından çekirdek öğrenci olarak kabul edildin. Artık sana nasıl ulaşabilirim?”
Bağıra bağıra bu sözleri söyledikten sonra meditasyon yapmaktan vazgeçti ve hışımla odadan ve saraydan ayrıldı. Volkanı koruyan surdan dışarı çıktıktan sonra sakinleşmek için birkaç hap almak amacıyla az önce Deniz Parvana’nın alış veriş yaptığı dükkana girdi.
Dükkana girdiği anda gözleri faltaşı gibi açıldı. Çünkü burada keskin bir su tipi Qi akışı olduğunu hissetti.
“Hey böcek! Çabuk buraya lanet olası sürtük Melek’i çağır. ”
Görevli Veli şiddette başını sallayarak arka tarafa geçti ve ustasını çağırdı. Yaşlı kadın Melek ağır adımlarla dışarı çıktı ve hafifçe başını eğerek, “Kraliçe Alev Kızıl ne arzu etmişlerdi?” dedi.
“Burada keskin bir su Qi akışı var. Son zamanlarda buraya yabancı biri mi geldi?” dedi.
O anda Yaşlı kadın Melek’in kalp atışları hızlanmıştı. Çünkü gerçekten az önce buraya bir genç gelmişti. Kendisi emin olmamıştı ama Alev Kızıl anında tanımlayabilmişti. Yaşlı kadın Melek yalan mı söylese doğru mu söylese bilemiyordu. Ancak eğer yalan söylerse keşfedilirse kesinlikle idam edilirdi. Bu yüzden doğruları söyledi.
“Evet Kraliçe Alev Kızıl. Güneş tepedeyken biri geldi. Etrafına çok sakin ve huzurlu bir aura yayıyordu.”
“Tahmin ettiğim gibi! Nasıl biriydi çabuk tarif et!” diye bağırdı Alev Kızıl.
“Kendisini gizliyordu efendim. Bu yüzden yüzünü göremedim. Ancak sesinden genç biri olduğunu söyleyebilirim.”
“Mavi Krallıktan ve genç biri… Hmm… Mavi Krallığın Bilge Prens Deniz Parvana 7 gün önce Mavi Krallıktan ayrılmıştı. 7 gün de buraya gelmesi için yeterli bir süre ancak neden? Neden buraya gelmiş olsun ki?”
Alev Kızıl biraz daha düşündükten sonra “Neler satın aldı?” dedi.
Yaşlı kadın Melek, Deniz Parvana’nın aldığı şeylerin hepsini söylemişti. Ancak arasında birkaç tanesini söylemedi. Çünkü o söylemediği malzemeler ateş dayanıklılığı kazandıran ilaçların ana malzemeleriydi.
O anda yaşlı kadın Melek’ beynine bir yıldırım düşmüş gibi hissetmişti. Çünkü hiç düşünmemişti. Deniz Parvana o kadar malzemeyi aldıktan sonra nasıl olurda ateş dayanıklılığı iksir ve tozlarından üretebilirdi ki… Belli ki kendisi su tipi Qi ‘ye sahipti ve tam zıttı olan bir Qi tipindeki ilaçları yapabilmesi imkânsız olmalıydı.
Bu anlık aydınlanma ile umutları ateşe dökülen benzin etkisi gibi büyümüştü. Ne olursa olsun o genç adamı açık etmemesi gerektiğini düşünmeye başlamıştı.
Alev Kızıl eli çenesinde uzun süredir düşündüğünü gören yaşlı kadın konuştu. “Kraliçe Alev Kızıl. Bir sorun mu var efendim?”
“Evet. Büyük bir sorun var. Yanılıyor olmam mümkün değil. Bu gelen kişi Mavi Krallığın Bilge Prens’i Deniz Parvana’dan başkası değildi. Ancak neden kendisini bu kadar çok öldürmek isteyen insanlarla dolu yere gelsin ki? Amacı nedir? Aldığı malzemeler ile neyi başarmayı düşünüyor. Su tipi Qi ile düşündüğüm ilaçların en basitini bile üretmesi mümkün değil. Ahhh! Lanet olası… Hayatıma girdiğinden beri her şeyimi mahvettin!”
Alev Kızıl sinirle dükkan içinde bağırdıktan sonra geldiği hızla dışarı çıktı. Almayı düşündüğü şeyleri de almayı unutmuştu. Dükkandan çıktığında bütün algılarını en güçlü hali ile yayıp Deniz Parvana’yı aramaya koyuldu.
Handaki odasında ilaç yapımı ile uğraşan Deniz Parvana bu aniden gelişen aurayı ve auranın sahibini anında hissetmişti. Yüzünde alaycı bir gülümseme yerleştirdikten sonra “Heeeh. Bu kadar hızlı bir şekilde beni fark edebilmene şaşırdım doğrusu… Hehe ama beni asla bulamazsın. Sana beni aramada başarılar dilerim Kraliçe Alev Kızıl. ”
Deniz Parvana, bir dâhiydi. Buraya geldiğinde bu denli ağır ateş Qi si içinde kendinden yayılan su Qi’sinin fark edileceğini tahmin etmişti. Bu yüzden aldığı çiçeğin biri özellikle kendinden yayılan su Qi ‘sini gizlemek kullanmıştı.
Dükkandan çıktıktan sonra şehrin alakasız yerlerine gitmiş ve bilerek kendi aurasını bırakmıştı. Bu şekilde kendisini aramak isteyen biri kendi yerini asla bulamayacaktı.
Alev Kızıl, dükkandan çıkıp bütün algısını yaydıktan sonra dükkan kapısından 5 farklı yöne giden su Qi akışını hissetmişti.
“Bu! Bu nasıl olur? Bu lanet olası kendini beşe mi böldü? Aaaaaah! Deniz Parvana… Sen! Sen gerçekten… Gerçekten bunu tahmin edebildin mi?”
Alev Kızıl, Deniz Parvana’nın sahip olduğu zekanın yanına yaklaşamasa bile dahi olarak anılması yanlış olmazdı. Deniz Parvana’nın bu olanları önceden tahmin etmiş ve kendisini gizlemenin bir yolunu bulmuştu. Bu davranışı sadece takdir edebilirdi.
Bu hayal kırıklığı ve acizlik hisleri arasında boğulurken Deniz Parvana’dan neden kemiklerine kadar nefret ettiğini sorgulamaya başlamıştı. Yavaş adımlarla meditasyon yaptığı odaya gelmişti ve düşünmeye başlamıştı.
“Ben Alev Kızıl… Deniz Parvana’dan neden nefret ediyorum? Çok zeki olduğu için mi? Kibirli olduğundan mı? Güçlü olmasından mı? Bu nefretim ne zaman başladı?”
Alev Kızıl bu düşünceler arasında bir aydan fazla bir süredir boğuştu. Kızıl Kral ise kızının ilk defa bu kadar uzun sürede meditasyon yaptığını gördüğünde çok şaşırdı. Alev Kızıl meditasyondan çıktığında ise hayatının şokunu yaşadı. Çünkü Alev Kızıl’ın karakteri bu bir ayda tamamen değişmişti. Normal halinde bile sinirli görünen Alev Kızıl’ın yüzünde sıcak bir gülümseme vardı ve hareketleri çok daha kadınsı bir hale gelmişti. Alev Kızıl’daki bu değişim zamanla bütün Kızıl Krallığa yansıyacaktı.
**
Deniz Parvana, Alev Kızıl’ın hazırladığı tuzağa düştüğünü ve aramaktan vazgeçtiğini gördüğünde rahat bir nefes almıştı. Alev Kızıl’a olanlardan habersiz bir şekilde ilaçlarını hazırlamaya devam ediyordu. Bir haftalık uğraştan sonra istediği bütün iksir ve tozları hazırlamıştı ve hazırdı.
Deniz Parvana, volkana gitmek için hazırlanırken dükkandaki yaşlı kadın duyduklarından yaşadığı şoku hala üzerinden atamamıştı.
“Haha! Haha! Haahahahaha! O gelen kişi Deniz Parvana mıydı yani? Hahaah!”
Çırağı Veli ustasının bu halini gördükçe kendini kötü hissediyordu. Ustasının giderek delirdiğini düşünüyordu.
“Onca insan varken, sen geldin ve beni buldun demek. İşte buna kader denir. Deniz Parvana… Bilge Prens… Mavi Krallık Prensi… Yani sen Mustafa Parvana’nın oğlusun… Hahahaha!”
********************************************************************************
Umarım seriyi okurken keyif alıyorsunuzdur.
Seri Sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
********************************************************************************