Azur Kral – Bölüm 138 – Tilbe ve Tayeçe
** 138 – Tilbe ve Tayeçe
** Bilinmeyen bir zamanda, bilinmeyen bir yerde
Kilometrelerce genişliği ve yüksekliği olan tamamen saf altın ve bembeyaz kuvars taşından yapılmış bir sarayın en üst katında altından yapılma kıyafetler giyen bir kadın, elindeki kalınca kitabı okumakla meşguldü.
Yüzünde mutlu ve heyecanlı ifade vardı. Bir haber bekliyordu. O anda kapı hafifçe çaldı.
“Gel..”
“Kraliçem. Zaman geldi.”
“Ah. Tamam. Hemen geliyorum.” Dedi altınlar içindeki kadın. Hizmetçinin ayrıldığına emin olduktan sonra
“Sonunda zaman geldi. Haha! Tayeçe her şey için artık çok geç. Yeni Tanrıça ben olacağım. Seni uzun zaman önce mühürlediğim için ne kadar da mutluyum ve ben Tilbe ne kadar da akıllıyım. Her ne kadar en değerli varlıklarımı feda etmiş olsam da sorun değil. Eğer seni öldürmüş olsaydım bunun bana bela açacağından haberim bile yoktu. İyi ki öldürmek yerine mühürlemişim. Herkes senin kaçtığını düşünüyor. Mühürlerini kırmış olsan bile yetişemezsin. Işınlansan bile buraya aylar sonra varabilirsin. Hahaha! Ne kadar güzel bir gün böyle! Hahahah!”
[Göktürçe, Tayeçe = Tay/Eçe..Soylu, saygıdeğer hanım. (Teyze, sözcüğünün buradan geldiğini söyleyen dilciler var.)]
[Göktürçe, Tilbe = Dilek, dilenen şey, murat]
Altın kıyafetler içindeki Tilbe hayatındaki en mutlu gün olduğunu düşünerek odasından çıkmıştı. Altından yapılmış merdivenleri yavaş yavaş inerken içindeki heyecanı bastırmaya çalışıyordu. Çünkü biraz sonra tüm yıldız alemine yapacağı o güzel konuşmayı sakince yapmalıydı.
Merdivenleri indi ve halkına konuşma yapacağı balkonun eşiğinden geçtiği anda bir şey hissetti. Tayeçe’nin mühürlerinin biri tarafından kırılmış olduğuna dair bir histi. Kaderin Sonu Zincirleri kırıldığı anda onu yapan kişi bunu hissederdi.
Ya mühürlenen kişi ölünce ya da birileri onu kırınca bu his hissedilirdi. Ve bu zincirlerin nasıl kırıldığını da anlardı. Tilbe ‘de anlamıştı. Biri o zincirleri kırmıştı. Ancak o zincirleri kırabilecek birinin öyle düşük bir alemde olmaması gerekiyordu. Bu büyük bir tabuydu.
Bu hissi aldığı anda bütün mutluluğu ve heyecanı sönmüştü. Her ne kadar yetişemeyecek kadar uzak bir yerde olsa da ölmemişti. Buda elbet bir gün intikamını almaya geleceğinin işaretiydi.
Diğer bir sorun ise daha önce bilinmeyen bir şeydi. Kaderin sonu zincirlerini kullanmak için feda edilen kişilerin acısı, zincirler kırıldığı anda kullanıcısına iade edilirdi. Tilbe şu anda binlerce yıldır birikmiş olan üzüntüyü hissediyordu. Pişmanlık bu üzüntünün arkasından gelmişti. O kadar kötü bir duruma düşmüştü ki o konuşmayı yapması mümkün değildi.
Kral balkonda Tilbe’yi bekliyordu. Bu zamana kadar asla geç kalmamış olan Tilbe ilk defa ve en önemli ana geç kalmıştı. Bir süre daha bekledi ama gelmediğini görünce meraklandı ve balkonun eşiğinden geçtiği anda Tilbe’nin yerde kıvranan halini gördü.
Ağlıyordu. O kadar şiddetli ağlıyordu ki tüm kıyafetleri ve yattığı yer tamamen ıslanmıştı. Kral ne yaptıysa Tilbe’nin yaşadığı acıyı bastıramadı. Kral hemen balkona çıktı ve taç giyme töreninin ertelenmesi gerektiğini söyledi.
Bu durum kral için büyük bir utanç kaynağı olmuştu ama Tilbe’ye kızamadı. Tek varisi o kalmıştı. Başka şansı yoktu.
***
Deniz Parvana sesini duyduğu kişiyi bağlayan zincirleri tek bir darbe ile çözdü. Zincirler şiddetli bir şekilde yere düşerken mühürlü kişinin ruhu serbest kaldı ve direk Deniz Parvana’nın ruhuna yapıştı.
Deniz Parvana, sesin sahibinin uyarısını hatırlayıp hızlıca iskeleti alıp hızlıca büyük salondan ayrıldı ancak bir tuzak etkinleşmedi. Deniz Parvana tekrar o kapıdan içeri girdiğinde hiçbir şey olmadığını gördüğünde rahat bir nefes aldı.
Kaderin Sonu Zincirleri kırıldıktan ve ruh odadan ayrıldıktan sonra iskeletten devasa bir Ki dalgası yayıldı. Bu Ki dalgası tüm kıtaya yayıldı ve kıtadaki Ki yoğunluğunu ciddi bir şekilde yükseltti.
Kıtadaki hiç kimse, kıtadaki Ki oranının neredeyse yarısının, burada mühürlü olan kişi yüzünden azaldığını bilmiyordu. Artık bu Ki ’yi tutan varlık olmadığına göre Ki olması gerektiği yere tekrar geldi.
Bu Ki oranı yine de Deniz Parvana için bir anlam ifade etmedi. Bir kum tanesi, iki kum tanesi olmuştu o kadar.
Devasa salonda bir tuzak olmadığını gören Deniz Parvana salonun bir kenarına oturdu ve beklemeye başladı. Kendi ruhuna yapışan ruhun kendisine gelmesini bekledi.
Aradan 3 gün geçtikten sonra ruh tamamen yenilendi ve Deniz Parvana, Zihin Denizinde yeni bir zihin küresinin daha oluştuğunu fark etti. Bu yeni zihin küresi, ruhuna yapışan ruha aitti ama o ruh küresinin içerisine giremedi. Birkaç denedikten sonra zihninde bir kadın sesi yankılandı.
“Ne kadar denersen dene benim zihnime giremezsin.”
Daha önce duyduğu sesin bir kadına m yoksa erkeğe mi ait olduğunu anlayamamıştı. Şu an net bir şekilde anlıyordu.
Bu sesten sonra sesin sahibinin görünüşü de yarım şekilde zihninde belirdi. Varlığını görebiliyordu ama net değildi. Aynı Bald’da olduğu gibiydi. Bald’ı, onunla birleşmeden önce bir kere görmüş olmasından dolayı sorun yaşamıyordu ama bu ruhun sahibi farklıydı.
“Tekrar merhaba. Benim adım Tilbe. Beni kurtardığın için teşekkür ederim. 3 gündür ruhumu toparlamaya çalışırken birkaç şey hariç her şeyini gördüm.” Dedi Tilbe.
“Birkaç şey hariç derken ne demek istedin?”
“Çocukluğun. Aslında nerede doğduğun ve kimin çocuğu olduğun zamanı içeren anıların mühürlenmiş ve bu mühür kesinlikle Yay Burcu Takım Yıldızı Tanrısı Yan Bu’ya ait. Senin Tanrı Yan Bu ile ne tür bir ilişkin var? Ve bu düşük yıldız sistemlerinde ne işin var? Üstelik onun Altın Güneş Yayı’na bile sahipsin. Altın Güneş Yayı, Titanlar tarafından çalınmıştı. Yani herkes öyle biliyordu.”
“İnan bende bilmiyorum. Nerede doğduğumu, nereden geldiğimi ve ailemin kim olduğunu bilmiyorum.”
“Bu gerçekten ilginç bir durum. Ayrıca nasıl oluyor da bu kadar çok kutsal hazineye sahipsin?”
“Onu da bilmiyorum. Hepsini bu kıtada buldum.”
“Ne! Her şeyi bu kıtada mı buldun? Buna inanmamı bekleme!”
“Doğru söylüyor.” Dedi Bald. “Bende Oroboros ile son savaşımda ölmek üzereyken zor kaçabilmiştim. Bilmeden buraya geldiğimi fark ettim. Sanki bir şey beni buraya çekiyor gibiydi. Burada bir volkan buldum ve yerleştim. Çekirdeğim yaralanmıştı. Yerleştiğim volkan onu iyileştiremiyordu ama ilerletmiyordu da. Sonra Deniz ile karşılaştım ve her şeyimi ona emanet ettim.”
“Bu gerçekten çok ilginç bir durum. Neyse. Deniz. Merak etme hiçbir hazinende gözüm yok. Asla onları senden almaya çalışmayacağım. Tek istediğim şey bedenime geri kavuşmak ve intikamımı almak.”
“Seni neden tam olarak göremiyorum. Zihnimde seni görebiliyorum ama görüntün net değil ve bedenini tekrar yapmak için neye ihtiyacın var?”
“Öncelikle gerekli malzemeleri vereyim. 12 farklı malzeme gerekiyor. Bu malzemeleri bulmak kolay olmayacak. Muhtemelen tüm Takım Yıldız Alemlerine girip çıkmamız gerekecek. Diğer sorularına da cevap vereceğim.
1 Titan’ın Ruh Kökü ve Ki Çekirdeği
5 Yıldız Kaynaştırma Çiçeği
1 Qilin Meyvesi
100 kilo Ölümsüz Krizantem ya da 1 ton Yarı Ölümsüz Krizantem
5 Güney Gökyüzü Yıldızı Tozu
1 Doğum Hayat Otu
1 Ruh ve Dünya Ayrıcı Kristal
10 Damla Ejder Tanrısı Kanı
1 Damla Yay Burcu Takım Yıldızı Kan Özü
100 Metre Cam Örümceği Ağı İpi
2 Yıldız Ejderi Gözü
100 kilo Kadim Buz Ankası Özü ki bu sende bolca var.”
[ATG’ye saygılar 🙂 ]
“Sen ne yapmaya çalışıyorsun?” dedi Bald. Sesi çok ciddiydi. “Düşündüğüm şey ise büyük bir günah işleyeceksin farkında mısın?”
“Elbette farkındayım. Beni buraya mühürleyen kişiden intikamımı alabilmemin ve savaşı durdurabilmemin tek yolu bu. Gerçi hala bir savaş var mı bilmiyorum” Dedi Tilbe. Aynı şekilde o çok ciddiydi. Deniz Parvana ise hiçbir şey anlamamıştı.
“Yapmak istediği şey Titan köküne sahip olan bir Yıldız Tanrısı bedeni yapmak. Hem Titan hem de Yıldız Tanrısı gücüne sahip olacak. Bu Yıldız Tanrısı aleminde büyük bir günahtır ve cezası mutlak ölümdür. Hem bedeni hem ruhu tamamen silinir.” Diye açıkladı Bald. Deniz Parvana’nın bu konuşmalardan bir şey anlamadığını biliyordu.
“Ayrıca o istediğin şeyler kolayca bulunacak şeyler değil. Neredeyse her biri iki Yıldız Tanrısı alemini bile birbirine düşürecek kadar değerli şeyler. 100 kilo Ölümsüz Krizantem ise imkânsız denecek kadar zor.”
“Ne kadar süreceği önemli değil. Elbette bende yardım edeceğim. Gerçi nereden başlayacağımı bilemiyorum. 1 milyon yıldan fazla yaşadım ama asla Deniz gibi birini görmedim. Seninle ilgili her şey sağ duyuya aykırı. Ama bu çok iyi.” Dedi Tilbe. Yüzündeki gülümseme bir güneşten daha parlaktı.
“O halde artık gidelim.” Dedi Deniz Parvana. Tam salondan çıkacakken Tilbe onu durdurdu.
“Bu zincirlerin hepsini topla. İleride işimize yarayacak.” Dedi Tilbe. Bir planı vardı.
“Ne işimize yarayacak?” dedi Deniz Parvana. Tilbe’nin planlarını merak etmişti.
“Bu zincirlere hiçbir varlık karşı koyamaz. Her ne kadar mühürleme güçleri zayıflamış olsalar da senin için büyük bir koz olacak. Ancak bu zincirler sıradan mekânsal yüzüklerde saklanamaz. Şimdi ve gelecekteki yardımların için sana ilk hediyemi vereceğim. Gerçi bunu kendim için kullanmak istiyordum ama elden bir şey gelmez. Senin işine daha çok yarayacaktır. Tabi dolaylı olarak bizim işimize de…”
********************************************************
Yazar’ın Köşesi 🙂
Yeni bölümler her Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri saat 09:00’da…
Arkadaşlar kusuruma bakmayın. Bölümleri düzenli atmaya çabalıyorum ancak inanın çok yoğun çalıştığımdan fırsat bulamıyorum. Elimden geldiğince de geç attığım zamanlar için fazladan atmaya çalışıyorum. Bölüm biriktirmiş olmasam son iki üç haftadır tek bölüm atamazdım. Umarım anlayışla karşılarsınız.
Okunma sayıları düştü ama yine de sorun değil. Bu seriyi sona erdirene kadar 1 kişi okuyor olsa bile devam ettirmeyi istiyorum.
Umarım serinin ilerleyişini beğeniyorsunuzdur. Seri ve ilerleyiş hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.
Takipte kalın.
NOT: Arkadaşlar sitemizin tam ortasında yer alan Abone Ol kısmından abone olursanız her yazımızda mail alırsınız. Bu şekilde bir bölüm attığımda haberiniz olur. 😉
Keyifli Okumalar…
Seri Sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
********************************************************