Azur Kral – Bölüm 137 – Kaderin Sonu Zincirleri

** 137 – Kaderin Sonu Zincirleri

Kral Yishai Vilen, bir kolu ve ordusundan 20 kişi eksiklik ile ışınlanma platformunda göründü. Kral kanamasını çoktan durdurmuştu. Etrafına bakındı ama bir tane bile kıdemli göremedi. Normal şartlarda burayı koruyan en az iki kıdemli olması emrini bizzat vermişti.

Hemen kalan bütün gücünü kullanarak algısını yaydı. Algı alanı tüm klanını kapsıyor olması rağmen tek bir insan hissedemedi. İnanamadı. Tekrar tekrar denedi ancak sadece yanındaki 80 kişiyi hissedebiliyordu.

“Hemen dağılın ve klanı arayın. Bir sorun var”

“Uwwwooooooaaaa!!!”

Dediği anda şiddetli bir kükreme duydu. Ruhlarını bile tırmalayan bir kükremeydi. Acı, keder ve karanlık bir sesti. O anda neler olduğunu anladı. Baş yardımcısını dinlemediğine pişman oldu ama artık çok geç kalmıştı.

Karanlık canavarlar çoktan klanına gelmiş ve tek bir canlı bile bırakmamıştı. Gülmeye başladı. Ağlamak istedi ama gözlerinden yaş akmadı. Delice gülmeye başladığında askerler kralın çoktan delirdiğini düşünmüştü.

Bir dakika geçmeden çoktan 5 tane karanlık canavar yanlarına gelmişti. Canavarların her biri dağ kadar büyüktü. Güç seviyelerini bile anlayamadılar. Kral hiç cepheye gitmemişti. Bu yüzden bu canavarların gerçek güçlerini sadece raporlarda duymuştu. Her seferinde de askerlerin abarttığını düşünmüş ve onlara kızmıştı.

Artık bu karanlık canavarların dehşetini görmüştü ancak çok geçti. Bir kolunu kaybetmişti. En çok övündüğü güçlü yanını kullanamayan bir sakattı. Karanlık canavarlar saldırdığında hiçbir şey yapmadı ve ölmeyi bekledi.

Karanlık canavarlar saldırdı. Kralın ve askerlerin direnmek için yapacak hiçbir şeyleri yoktu ve ölümü kabullendiler.

Bu 81 kişinin ölümünden sonra Cennetsel Kılıç Villa Kıtası’nda sadece karanlık canavarlar kalmıştı. Kıtadaki tüm yaşam sona ermişti.

**

Deniz Parvana ve Bald, üzerinde Takım Yıldızı Alemine ait olan yazılar olan tuhaf bir kapı gördüler. Yazıları okumaya çalıştılar ancak okuyamadılar.

“Ne yapalım? Ses bu kapının ardından geliyor…” dedi Deniz Parvana. Gerçekten ne yapacağı hakkında bir fikri yoktu.

“Bilmiyorum ama duruma bakarsak iyi bir şey olma ihtimali çok düşük. Kıtanın en batısına kadar geldik. O kadar uzak mesafeden bize sesini duyurabilen kişi basit biri olamaz.”

Deniz Parvana ne yapması gerektiğini düşünürken o sesi tekrar duydu. Ancak bu sefer net bir şekilde anlayabilmişti.

“Beni duydun. Hadi kapıyı aç ve beni buradan kurtar. Kesinlikle ödüllendirileceksin.”

“Sen kimsin? Seni neden duyabiliyorum! Neden seni kurtarmam gerekiyor?”

“Beni kurtarmalısın. Yoksa evren sona erecek! Beni duyabildiğine ve anlayabildiğine göre yoldaşız demektir. Lütfen acele et fazla zamanım kalmadı. Kapıdaki yazıları oku ve içeri gir.”

“Sen kimsin! Ayrıca kapıdaki yazıları oku- ya- mı- … Ne! Artık okuyabiliyorum! Bu nasıl oldu!?”

“Senin zihnine Tanrıların dilini aktardım. Bu yüzden okuyabiliyorsun. Hadi, kapıda yazanları seslice oku ve içeri gir.”

“İçeri girdiğim anda beni öldürmeyeceğini nereden bileceğim? Neden sana güveneyim!”

“İçinde, Ateş Ejder Tanrısı varlığı var. O seni öldürmeme izin vermez. Ben zaten yok olmak üzereyim. Bunu yapabilecek gücüm yok. Hadi çabuk ol.”

Deniz Parvana bir süre ihtimalleri düşündü. Sesin sahibi haklı olabilirdi ama emin olması gerekiyordu.

“Bald, sen ne diyorsun? Güvenebilir miyiz?”

“Sorun yok. Haklı. Ben varken seni öldürmesi mümkün görünmüyor.”

Deniz Parvana, kapıda yazanları seslice okudu ve kapı hafifçe aralandı. Kapı aralandığı anda içeriden antik bir aura yayılmaya başladı. Bu aura Bald’ın aurasından bile daha antik bir auraydı. Sanki bir tanrının aurası gibiydi. Deniz Parvana’nın içinde istemsizce diz çökme arzusu ortaya çıktı ama anında bu arzuyu bastırdı. Elde ettiği elementlerin ve Bald’ın varlığı buna asla izin vermezdi.

Yavaşça, kapıyı sonuna kadar açtı ve içeri girdi.

İçeri girdiği anda devasa bir salonda buldu kendini. Bu dağın kendisinin büyük bir yapıolduğunu anladı. Salonun tam ortasında yüzlerce şeffaf zincir ile bağlanmış biri vardı. Deniz Parvana o kişiye iyice yaklaştığında aslında bir iskelet olduğunu anladı.

“Bunları tekrar göreceğim aklıma gelmezdi. Nasıl bir şeye düştük biz?” dedi Bald.

“Bunları derken, neyi daha önce gördün?”

“Bu şeffaf zincirler… Bunlara Kaderin Sonu Zincirleri denir. Bir tanrı bile bu zincirlerden kaçamaz. Bu zincirleri sadece tanrıların soyundan gelenler kullanabilir ve bedeli çok büyüktür. Bu ödediğin bedel ise… En çok değer verdiğin şeyi kurban etmektir. Ve bir daha asla ona kavuşamazsın. Ancak bu kadar çok zinciri ilk defa gördüm. En değer verdiği kaç şeyi feda etmiş böyle?”

“En çok değer verdiğin şey mi? Kim en çok değer verdiği şeyi kurban ederek birini mühürlemek ister ki?”

“Evlat. İşte buna insan denir. Aç gözlülüğün ve hırsın kaynakları. Güç elde etmek için her şeyi yaparlar.”

“Ateş Ejder Tanrısı haklı!” dedi o sesin sahibi. “Bunu bana yapan kardeşimdi. Beni mühürleyip yerimi almak ve daha güçlü olmak için en çok değer verdiği 3 şeyi kurban etti. Kocasını ve iki çocuğunu… Bu kadar fazla zincir olmasının sebebi bu. Ancak aradan yüzbinlerce yıl geçti. Eğer çok güçlü olmasaydım çoktan yok olmuş olurdum. Yine de zamanımın sonlarına geldim. En fazla bir yıl daha dayanabilirim.

Aslında bu kadar zaman ölmeyi istedim ancak ne olursa olsun insan gerçekten ölümün eşiğine geldiğinde kolayca ölmeyi seçemiyor. Bu yüzden bir umut ile yardım istemeye başladım. Ancak burada beni duyabilecek birilerinin olmasını hiç beklememiştim. Gerçi bu kıtada Yıldız Tanrısı soyundan gelen biri var ancak beni duyamayacak kadar zayıf.

Senden hiç Yıldız Tanrısı Soyu hissetmiyorum ancak beni duyabilmen çok ilginç. Üstelik bir risk alıp sana tanrıların dilini aktardım ama en ufak bir reddetme göstermedin. Sanki zaten biliyormuş ama bir sebeple unutmuşsun gibiydi. ”

“Öyle bir şeyin olmasına ihtimal yok. Ben burada doğdum ve büyüdüm.”

“Hmmm?… Her neyse sonuçta buradasın. Bedenim zaten çoktan öldü. Aynı şekilde bu zincirlerde artık çok zayıf. Kolaylıkla kırabilmelisin. Ancak tanrı soyundan gelen birinin kemikleri asla yok olmaz. Senden isteğim, öncelikle bu zincirleri kırman. Sonrasında kemiklerim ve ruhum serbest kalacak.

Ancak bir ruh fiziksel beden olmadan en fazla birkaç saat varlığını koruyabilir. Bu yüzden yok olmamak için bir süre senin ruhuna gireceğim. Birkaç gün boyunca seninle iletişime geçemeyeceğim. Bu olduktan sonra kemiklerimi almanı istiyorum. Daha sonra kendi bedenimi tekrar yapmamda yardımını isteyeceğim. Kendi bedenimi tekrar yaptığımda sana büyük bir ödül vereceğim. Elbette o gün gelene kadar sana elimden geldiğince de yardım edeceğim. Tamam mı?”

“Nedense sana güvenmek mantıklı gelmiyor ama iç güdülerim tersini söylüyor. Mantığımı her zaman dinlerim ancak genellikle iç güdülerime güvenirim. Bu yüzden sana yardım edeceğim.”

“Çok güzel. O halde şimdi bu zincirleri kıralım. Unutma zincirler kırıldığı anda hızlı olmalısın. Zincirler kırıldığı anda kemiklerimi al ve buradan kaç. Gidebildiğin kadar uzağa gitmeni istiyorum. Beni buraya mühürleyen kişi tuzak kurmuş olabilir.”

“Tamam. Anladım. Hızlıca kaçmak… Sorun değil.”

“O halde sana zincirleri nasıl kıracağını anlatacağım.”

********************************************************

Yazar’ın Köşesi 🙂

Yeni bölümler her Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri saat 09:00’da…

Arkadaşlar kusuruma bakmayın. Bölümleri düzenli atmaya çabalıyorum ancak inanın çok yoğun çalıştığımdan fırsat bulamıyorum. Elimden geldiğince de geç attığım zamanlar için fazladan atmaya çalışıyorum. Bölüm biriktirmiş olmasam son iki üç haftadır tek bölüm atamazdım. Umarım anlayışla karşılarsınız.

Okunma sayıları düştü ama yine de sorun değil. Bu seriyi sona erdirene kadar 1 kişi okuyor olsa bile devam ettirmeyi istiyorum.

Umarım serinin ilerleyişini beğeniyorsunuzdur. Seri ve ilerleyiş hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.

Takipte kalın.

NOT: Arkadaşlar sitemizin tam ortasında yer alan Abone Ol kısmından abone olursanız her yazımızda mail alırsınız. Bu şekilde bir bölüm attığımda haberiniz olur. 😉 

Keyifli Okumalar…

Seri Sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.

********************************************************