Azur Kral - Light Novel

Azur Kral – Bölüm 131 – Cehennem ile Arındırma

Azur Kral Kapak Foto

Azur Kral – Bölüm 131 – Cehennem ile Arındırma

** 131 – Cehennem ile Arındırma

“O halde beni çok iyi anladığını düşünebilir miyim?”

“Elbette. Elbette. Bana yeni bir yaşam bahşettiniz. Şu andan itibaren bu hayatım tamamen size aittir.”

“O zaman yapman gerekenleri zaten biliyorsun. Köle iziniz hala duracak ve ettiğin yeminler geçerli olacak. Bir gün tekrar döndüğümde ki mutlaka döneceğim sözlerini yerine getirememiş olursan eler olacağını biliyorsun. Ayrıca sana özel bir iz daha bıraktım. Benimle iletişim kurman gereken hayati önem taşıyan bir durum olursa dantinanına bıraktığım mühre odaklan ve söylemek istediklerini söyle. Bana ulaşacaktır. Bun mührü gördüğün kehanet ve olağan dışı durumlar için bıraktım. Eğer başa çıkamayacağın bir durum yaşanırsa bana mutlaka bildir. En kısa sürede burada olacağım.”

“Emredersiniz. Her şey istediğiniz gibi olacak.”

“Pekâlâ. O halde gidiyorum.” Dedikten sonra Deniz Parvana Kutsal Mor aElma Klanından ayrıldı.

“Hahaha! Hahhaaaha!” Deniz Parvana, Lily Almıla’nın algısından çıktığı anda deli gibi gülmeye başladı. Dakikalarca güldükten sonra anca sakinleşebildi. O kadar çok sevinmişti ki gülmesini durdurabilmek için Ki’sini bile kullanamamıştı.

Bukan Almıla, annesinin bu durumuna şaşırmıştı ve ne diyeceğini bilemiyordu. Çünkü annesini ilk defa bu şekilde görmüştü.

“Gerizekalı! Ruhumuza koyduğu bu köle izi çok düşük seviyeli bir mühür. Astral Aleme ulaştığımdan beri bu izi silmek elimi ters çevirmek kadar kolay! Haaahahah! Bu günün geleceğini gerçekten asla hayal etmemiştim. Hayatımı uzatmak uğruna Kutsal Mor Elma ağacının meyvelerinin tükenmesini bile göze aldım. Tek amacım hayatımı uzatmaktı. Haha! Buna gerçekten değdi! ”

“Anne, bu dediklerin gerçek mi? Atalarımızn simgesi olan Kutsal Mor Elma ağacının bizden vazgeçmesinin sebebi… ”

“Elbette! O kadar yıl boşuna mı dayandım? Hepsi bugün içindi. Gördüğüm tek rüya kıyamet rüyası değildi. Bu günü de görmüştüm ve gerçek oldu. ”

“O zaman kıyamet rüyası…”

“Salak kızım her kehanet gerçek olacak diye bir şey yok! Adı üstünde kehanet. Neyse, ilk olarak bu köle izini sileceğim. Alemimi stabil hale getirdikten sonra o piçi çağırıp onu sakatlayacağım ve sevdiği herkesi gözlerinin önünde teker teker kıracağım…

O piçe savaş gücüm tükendiği için boğun eğdim. Her ne kadar rüyamda Astral Alem’e yükseldiğimi görsem de bunun o piç yüzünden olacağını tahmin etmezdim. Daha fazla büyümden onu yok etmeliyiz.”

Lily Almıla çoşkulu bir şekilde ve bağıra bağıra kükrerken bir anda acı bir inilti verdi. Daha önce hiç çekmediği kadar büyük bir acı çekmeye başladı. Bu acı öylesine şiddetliydi ki hem zihninde, hem ruhunda hem de fiziksel bedeninde hissediyordu. Büyük bir acı ile yerde kıvranıyordu.

Birkaç saatlik acıdan sonra acısı bir anda kesildi. Çektiği bu tarifsiz acı yüzünden kendi etini parçalamıştı. Öyle ki odasının her yeri, duvarlar bile lan içindeydi. Tırnaklarının arasında kendi derisini parçaları vardı. Yaşam gücü tekrar zirveye geldiğinden çok hızlı iyileşiyordu ama bu acı, çektiği acının yanında şeker gibi kalıyordu.

Ve o tarifsiz acı bir anda kayboldu. Sanki o çektiği acılar bir rüyaymış gibi geldi. Kendisine geldiğinde ayağa kalktı ve karşısındaki aynadan, hemen arkasında duran Deniz Parvana’yı gördü. O anda canını almak için gelmiş olan ölüm tanrısını görmüş gibi oldu.

Bir anda gözbebekleri bir nokta kadar küçüldü ve cildi bembeyaz oldu. Çok korkmuştu.

“Söylediği her şeyi duydum. Az önce çektiğin acı sana verdiğim köle izi yüzündendi. O köle izini silecektin değil mi? Ve beni sakatlayıp sevdiklerimi gözlerimin önüne teker teker kıracaktın. Astral Alem’e yükseldin diye bana karşı koyabileceğini sanıyorsun.”

Deniz Parvana elini parmakları açık bir şekilde havaya Lily Kutay’a doğru kaldırdı.

“Ne… Ne yapıyorsun! Bana ne yapacaksın!”

“Sana en büyük acıyı tattıracağım. Bana ihanet edeceğini zaten biliyordum. Bu yüzden iradeni kırmadan köle izi koydum. Ancak sadece köle izi mi koydum?”

Lily Almıla, o anda dantianına odaklandı ve dantiasının etrafında kızıl iplerin görünür olmaya başladığını gördü. Astal Aleme yükselmenin verdiği heyecan ile bunu kontrol etmemişti ki zaten kontrol etse bile onları göremezdi. Üstün körü bir şekilde köle izine bakmış ve yorum yapmıştı.

“O ipler tamamen benim Ki’mden üretildi ve sadece ben onları serbest bırakabilirim. Sadece basit bir köle izi ile sizi bırakacağımı mı sandınız? Güzel bir oyunculuk sergiledin, ancak beni kandıramadın. Kızının aslında sana benzediğini anlamak zor değil. Üstelik senin hakkında daha kötü şeyler duydum. Kızından bin kat daha kötü olduğunu zaten biliyorum. Sadece şu ana kadar nasıl bir tiyatro izleyeceğinizi merak etmiştim.  Hayatın zaten azaldığı için düşük profil çiziyordun ama içinden küfürler ediyordun değil mi?”

“Sen- Sen bunu yapamazsın!”

“Neyi yapamam? Ha anlıyorum. Güce ve sonsuz yaşama olan arzun her şeyden daha önemliydi değil mi? Ama şu anda hayatın boyunca yaptığın tüm emekler benim bu parmaklarımın ucunda.”

“Lütfen! Ne olur affet. Bir hata yaptım. Bana istediğin her şeyi yapabilirsin. Tüm bedenimi istediğin gibi kullanabilirsin. Yalvarırım.”

“Sana zaten bir kere yüz verdim. Ancak değerini bilemedin. Kehanet demiştin değil mi? O kehaneti senin için gerçek kılacağım.”

“HAYIIIIRR!!!!!”

O anda Deniz Parvana parmaklarını sıktı ve Lily Almıla’nın dantianı yok edildi. Hayatı boyunca biriktirdiği tüm emekleri birkaç dakika içinde tamamen hiçliğe karıştı. Görünüşü olduğu gibi kaldı ancak hiçbir gücü kalmadı. Artık sıradan bir ölümlü haline geldi. Artık önünde en fazla 30, 40 yılı kaldı. Sakat bir şekilde yaşayacağı 30, 40 yıl…

Bukan Almıla sadece her şeyi kenardan izleyebilmişti. O kadar şok olmuştu ki gözleri bile odağını kaybetmişti. Deniz Parvana ona seslenene kadar heykelden farkı kalmamıştı.

“Hey!”

“Kutsal Mor Elma ağacı… Atalarımızın mirası… Atalarımızın emekleri ve döktükleri kanlar…” Bukan Almıla’nın bir anda gözleri kanlandı ve tek bir saldırı ile annesini yok etti. Geride tek bir damla kan bile kalmadı.

Deniz Parvana bile bu duruma şaşırmıştı. Gerçekten böyle bir şey beklememişti.

“Lanet olsun sana! Sadece kendi bencilliğin için atalarımızın tüm emeklerini çöpe attın. Sadece kendi hayatın için atalarımızın onurunu lekeledin. Klanımızın kutsallığını yok ettin. Lanet olsun sana! Atalarımızın tüm emekleri, benim tüm emeklerim… Hepsi boşa gitti. Atalarımızın yüzüne nasıl bakacağız!”

Diye bağırdıktan sonra dizlerinin üzerine çöktü ve kendi hayat damarlarını kopartarak hayatını aldı. Odada sadece Deniz Parvana kalmıştı. O kadar şaşırmıştı ki kalakalmıştı. Her şey bir anda tersine dönmüştü. Kurdukları planlara kendileri düşmüştü.

Deniz Parvana hızlıca klanın hazinelerini boşalttıktan sonra klanın üzerine geldi. Ölülerin kaynaklara ihtiyacı olmazdı.

Klanın semalarına geldiğinde, Ki ise sesini güçlendirerek tüm klandakilere seslendi.

“Hepiniz! Yozlaşmışsınız. Her biriniz iğrençsiniz. Her birinizin etrafında, klan liderinizde ki gibi iğrenç bir aura var. Bu yüzden sizlerden ilk gördüğüm andan beri tiksiniyorum. Tamda bu yüzden tamamen arındırılmalısınız.”

Deniz Parvana kılıcını çıkardı ve gökyüzüne kaldırdı. Kılıcına inanılmaz derecede Ki aktararak nihai alevini yükledi. Kılıcı onlarca kilometre uzunluğuna geldiğinde klandaki herkes tarafından hissedilmişti. Ancak kaçmalarına fırsat kalmadan, kilometrelerce uzunluktaki kılıç bariyere indi.

Alevler tüm bariyer boyunca yayıldı ve tüm klan bu nihai alevle kaplandı. Tüm klan bir alev bariyerinin içerisinde kalmıştı. Bir kaç saniye sonra bariyer kırıldı ve bariyerin üzerindeki tüm alevler klanın üzerine döküldü. Milyonlarca insanın çığlıkları ile tüm klan içindekilerle birlikte tamamen küle döndü.

O birkaç dakikada ölen milyonlarca insanın öfkesi, nefreti ve çaresizlikleri Deniz Parvana’nın kemiklerine kadar işledi. Bu kemiklerine kadar işleyen kötücül duygular fiziksel bir acı vermiyordu ancak ruhsal bir yük veriyordu. Deniz Parvana’nın omuzlarında artık birkaç yüz milyon insanın acısı vardı. Deniz Parvana bu duyguların hepsini kabullendi. Sadece arkasında kalanların iyi bir hayat yaşayabilmeleri düşüncesi ile tüm yükü sırtlamaya çoktan hazırdı.

Kutsal Mor Elma Klanından tek bir kişi bir hayatta kalamadı. Klanın simgesi olan o devasa ağaç bile alev alev yanıyordu. Hepsi, bu cehennemden gelen yok edici alevlerle tamamen yok oldular. Birkaç dakika sonra Kutsal Mor Elma Klanının yeri simsiyah yanmış çorak bir arazi haline geldi. Klandaki taş evler bile bu sıcaklığa dayanamamış ve küle dönmüştü. Taş üstünde tek bir taş kalmamıştı. Ayakta kalan tek şey o meyvesiz ve alev alev devasa ağaçtı.

**

Bu simsiyah alan sonsuza kadar simsiyah kalacak ve oradaki alevler asla sönmeyecek. Milyonlarca yıl sonra bile o bölgede tek bir ot bile büyümeyecek ve o alana giren her kim olursa olsun anında küle dönecek ve o ateşlerin daha uzun süre yanmasını sağlayacaktı. O devasa kutsal ağaç bile yanmaya devam edecek.

********************************************************

Yazar’ın Köşesi 🙂

Yeni bölümler her Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri saat 09:00’da…

Takipte kalın.

NOT: Arkadaşlar sitemizin tam ortasında yer alan Abone Ol kısmından abone olursanız her yazımızda mail alırsınız. Bu şekilde bir bölüm attığımda haberiniz olur. 😉 

Keyifli Okumalar…

Seri Sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.

********************************************************

About Mustafa BÜKÜLMEZ

Boş zamanlarımın tümü bilgisayar karşısında geçer. Bilgisayar oyunlarından en sevdiğim oyun World Of Warcraft’tır. Daha sonra sırası ile half-life, minecraft, moba oyunları ve prince of persia serisidir ek olarak hemen her oyunu oynarım. Animelerde en genel anlamda fantastik türü anime-manga severim.

Related Posts

Bir cevap yazın