Azur Kral – Bölüm 132 – Karma

** 132 – Karma

Deniz Parvana, yok edilen Kutsal Mor Elma klanı semalarından ayrılmadan önce derin bir nefes aldı. Öyle derin bir nefesti ki, az önce ölen insanların tüm öfke, nefret ve acılarını ciğerlerine çekmek istedi. Aynı anda hem büyük bir acı hem de bir rahatlama yaşadı.

Bu olay, Parlak Gökkuşağı Kıtası’nın tarihlerine kanlı harflerle yazıldı. Bu olayı duyan herkes, doğru olup olmadığını kontrol etmek için yok edilmiş Kutsal Mor Elma Klanının olduğu noktaya geldi. Gördükleri manzara karşısında küçük dillerini yuttular. Tek kelime edemeden o vahşeti yaşamış gibi hissettiler.

Birkaç kişi, açgözlülüklerine yenik düşerek bir şeyler bulabilme umudu ile ateşli alana girdiği anda külleri bile kalmayacak şekilde yanmıştı. Aynı düşüncelerde olan ama risk almak istemeyenler hemen ne kadar doğru bir karar verdiklerini düşündüler.

“Cennetler! Ne kadar korkunç bir alev! Semavi Alem’in zirvesinde olan biri bile külleri kalmadan yok oldu.”

“Cehennemden bir farkı yok. Bu Deniz Parvana gerçekten çok kısır biri! Böyle bir şeyi gerçekten yapabildi.”

“Aynen aynen! Ne olursa olsun Deniz Parvana’yı kışkırtmamak gerekiyor. Aksi takdirde bizim başımıza da böyle bir durum gelebilir. Koskoca Kutsal Mor Elma Klanı bile dayanamadı ise bizim hiç şansımız yok!”

Zamanla, bir cehennem bölgesine dönüşen bu bölge ateş elementini kullananlar için büyük bir nimet haline geldi. Bu bölgedeki bu korkunç alevler hem ateş ejderhası hem ateş ankası hem de altın karga alevlerini içeriyordu. Ateş elementini kullanabilenler için büyük bir nimetti. Hemen bu bölgelere taşındılar ve bu korkunç alevlere bakarak bir şeyler kavramaya çalıştılar.

Kutsal Yin Ateşi Klanı bile geri durmadı ve koskoca bir klanı bu bölgeye taşıdılar. Bu bölgeyi duyan ve ateş elementi kullanan herkes bu bölgeye akın etmeye başladı. Çok kısa bir sürede Kutsal Yin Ateşi çok büyük bir güç elde etmiş oldu. Sayı olarak diğer klanların toplamını geçtiler. Hiç kimse cehennem bölgesine giremedi ama oradan yayılan ateş Ki’si onlara yetiyordu.

Deniz Parvana ayrılmadan önce üç klanının ortasında kalan merkez bir bölgeye devasa bir kale inşa ettirdi. Bu saraya Kutsal Birlik Kalesi adı verildi. Bu kale 3 büyük ve sayısız diğer küçük klanların arasındaki barışın simgesi haline geldi.

**

“Ben yakında ayrılacağım. Benim yokluğumda bu kıta sizlere emanet olacak. Bir gün geri döndüğümde sizi yine barış içerisinde bulmak istiyorum. Bir birlerinizin arkasından kurnaz planlar yapmayacaksınız. Birbirinizle savaşmayacaksınız. Geri döndüğümde görmek istemediğim şeyler ile karşılaşırsam Clitus adasına olan şey buraya da olur. ”

Deniz Parvana, yaptığı son toplantıda başka bir şey söylemedi ve başka kimseyi dinlemeden ayrıldı. Bazıları Deniz Parvana’yı çok kibirli bulsa da buna hakkı vardı. Gücü ile kibirli olması doğaldı. Üstelik bu kendilerinin iyiliği içindi. Sonsuz bir barış görünürde herkesin istediği bir şeydi. Ama içlerinde? Kimin içinde savaş arzusunun olduğunu kim bilebilirdi?

**

Deniz Parvana sonunda özgür hissediyordu. Her ne kadar sevdiklerini arkasında bırakıyor olsa da yine de iyi hissediyordu. Sonuçta sevdikleri artık daha güçlüydü ve potansiyel en büyük düşmanını zaten yok etmişti.

Deniz Parvana henüz 16 yaşındaydı. 16 Yaşında Mental Alem’e yükselmiş olması zaten çok büyük bir olaydı. Üstelik şu anda Mental Alem’in Dördüncü Zihnindeydi. Kendi öz zihnini çoktan 4 parçaya bölmüştü. Ama en şok edici kısım bu değildi. Her zihni orijinal hali kadar büyüktü. Böyle bir gelişim göklere meydan okumak gibiydi. Kendi öz zihnine ek olarak Bald’ın kendi zihni vardı. Böylece Deniz Parvana çoktan Mental Alemin Beşinci Zihnindeydi.

Bu gelişme birçok insanı şoktan öldürecek seviyede olsa da Deniz Parvana kendi öz zihnini beş parçaya bölmeden Yükselişin Kıyametini çağırıp Ruhani Alem’e geçmek istemiyordu. Ayrıca kendi zihninden bağımsız olan Bald’ın zihnini de orijinal zihnine bağlamak istiyordu.

Bald, bunun son derece tehlikeli olduğunu söylemiş olsa da Deniz Parvana denemek istiyordu. Eğer bunu başarırsa Bald’ın tüm anılarına istediği gibi erişebilir. Ancak bu durum yine de tehlike içeriyordu. O zaman henüz bilmemesi gereken birçok şeyi öğrenmiş olacak. Bu durumun, göklerin gazabını çekmesi durumu vardı.

Tüm varlıklar, göksel karma’nın varlığına inanırdı. Göksel karma, cennet tarafından canlılara dağıtılan bir tür şans olduğuna inanılırdı. Fiziksel, ruhsal ya da zihinsel bir formu yoktu. Bir enerji türü de değildi. Sadece bir inanıştı. Eğer, büyük bir göksel karmaya sahipsen işlerin her zaman istediğin gibi ilerler. Yarı çaba ile iki kat hızlı ilerlerdin. Belki de daha hızlı.

Elbette bu göksel karma, kutsadığı varlığın seviyesine göre şanslar sunar. Bir canlı, tesadüf eseri olsa bile, bilmemesi gereken bir şeyi öğrenirse göksel karmanın yerini göksel gazap alırdı. O zaman her şey ters gitmeye başlar.

Deniz Parvana, büyük bir karmaya sahipti ancak eylemleri ile bu karmayı tükettiğinin farkında değildi. Cennet her zaman iyiliği ve güzelliği tavsiye ve teşvik eder. Eğer kişi buna dikkat etmez ve tersini yapmaya başlarsa karma onu terk etmeye başlar. Tamamen tükendiğinde ise gazap onu bulur.

Bald, bu yüzden Deniz Parvana’nın zamanı gelmeden her şeyi öğrenmesini istemiyordu. Çünkü göksel karmayı etkiler ve gazabı üzerine çekerdi. Ancak Deniz Parvana bunu pek umursamıyor ve bunu da açıkça dile getiriyordu. Göklerin gazabından korkmuyordu.

Zaten göklere de veya karmaya da hiç inanmamıştı. Her şeyi çalışarak elde etmedi mi? Gece gündüz çabalayarak elde ettiği her şey, çocukluğundaki o güzel anılar şimdi neredeydi? Babası, kardeşi tarafından öldürüldü. Annesini asla tanımadı. Hem ailesi bildiği kişiler gerçek ailesi bile değildi.

Tüm çabasını babası bildiği Mustafa Parvana için yapmıştı. Onun mutlu olmasını istemişti ama sonuç, o artık yoktu. Daha bu kıtaya gelmeden önce bile hedef alınmıştı. Eğer Kaim Bu olmasaydı belki de çoktan ölmüştü. Sonrasında bir anda koskoca bir klan ona durduk yerde düşman oldu. Aslında birçok kere ölüm tehlikesi yaşamıştı. Hayatta kalabilmesi, birilerinin ona ihtiyaç duyması sayesinde kurtulmuştu.

Yaşadığı bunca şeyden sonra neden göklere inanmak zorundaydı? Neden göklerin boktan karmasına güvenmek zorundaydı? Eğer yolunda bir engel varsa, o engeli yok edecek ve yoluna devam edecek.

“Astral Alem’e ulaşmadan özgürce dolaşamam. Beni götürmesi için Karabars Ustaya ulaşmayı mı çalışsam acaba? Buraya geldiğimizden beri ortalarda görünmüyor.”

“Teknik olarak artık kanatların var ve hızın çok yüksek ancak bu hızınla bile kıtalar arasındaki sonsuz okyanusları geçmek için birkaç yıl sürer. En hızlı yol bir ya bir boyutsal çatlak bulmak ya da önceki gibi farklı bir aleme açılan bir boyutsal geçiş bulmak gerekiyor. Ya da Karabars’a sorabilirsin. Zaten sana armasını vermişti. Bir ulaşmayı deneyebilirsin.” Dedi Bald. Deniz Parvana, Karabars’ın verdiği armayı unutmuştu.

“Doğru dedin. O halde deneyelim bakalım.” Dedi ve boyutundan siyah altıgen bir arma çıkardı. Bu armayı Karabars vermişti.

Armaya Ki’sini gönderdikten sonra arma parladı. “Usta, uzun zamandır seni göremiyorum nerelerdesin?”

Birkaç dakika bekledi ama armadan cevap gelmedi. Birkaç kere daha ulaşmayı denese de tek bir ses gelmemişti.

“Sanırım ulaşamayacağımız kadar uzağa gitti.” Dedi Bald.

“Hayır. Bu kıtada kalacağını söylememiş miydi? Hem unuttun mu? Bana bir görev vermişti. Onun için birini bulmam gerekiyordu. Ayrıca o olmadan buradan nasıl gidebiliriz? Dediğin boyutsal çatlaklar nasıl bulacağız ki?”

“Benim gücüm senin gücün kadar. Sana zarar vermeden kendi gücümü kullanamam. Eğer gücümün en azından %5 kadarını bile kullanabilsem bir boyutsal çatlak bulmak problem olmazdı.”

Deniz Parvana şaşırmıştı. Miras alanındaki dönüşüm %5 bile değil miydi?

“Miras alanındaki dönüşüm yeterli olmaz mı?”

“Hahah! Velet! O şey bir dönüşüm bile değildi. Gerçek gücümün sadece bir damlasıydı. Bedeninin ve ruhunun kaldırabileceği üst limit oydu. Eğer daha fazla güç verirsem ruhun ve bedenin o gücü kaldıramaz ve dağılır. Kullanabileceğin gücün üst limiti yükseltmek için ejderlerin kullandığı beden tavlama tekniklerini yetiştirmen gerekli ki böyle bir bataklıkta bu mümkün değil. O bir damla güce bile ölmeden zar zor dayanabildin.”

“Yani o kadar güçlüsün!”

“Bana hakaret mi ediyorsun velet! Ben Ateş Ejder Tanrısıyım! En yüksek seviye ateş ejderiyim. Çekirdeğimin zarar görmüş haliyle kanadımın bir rüzgârı bile bu gezegenli toz haline getirir. Bu yüzden seni biraz daha güçlenebileceğin bir yere götürmeye çalıştım ama bu gezegenden başka bir yere gidemedik.”

“Yani diyorsun ki!”

********************************************************

Yazar’ın Köşesi 🙂

Yeni bölümler her Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri saat 09:00’da…

Takipte kalın.

NOT: Arkadaşlar sitemizin tam ortasında yer alan Abone Ol kısmından abone olursanız her yazımızda mail alırsınız. Bu şekilde bir bölüm attığımda haberiniz olur. 😉 

Keyifli Okumalar…

Seri Sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.

********************************************************