Merhaba arkadaşlar. Nasılsınız? Bende iyiyim. Hepinizin bayramını mübarek olsun. Belki bu yazı bayramdan sonra yayınlanacak emin değilim. Animeyi bitirme süreme bağlı bu. O yüzden baştan söyleyeyim dedim.
Önceki Bir Kitap Bir Anime yazılarımızı beğendiniz mi? Henüz okumadıysanız buradan okuyabilirsiniz.
Bu seferki Bir Kitap Bir Anime yazımda ne zamandır ertelediğim bir anime ve kitabı size tanıtacağım. Hazırsanız bu seferki kitabımızı tanıtmaya başlıyorum.
Agatha Christie
Ölüm Meleği
Yayınevi: Altın Kitaplar
Sayfa Sayısı: 192
Konusu: Jane Marple bir gün hiç beklemediği birinden bir mektup alır. Bir tatil sırasında tanıştığı ahbabı Bay Rafiel’den gelen mektup yaşlı kadını çok şaşırtır. Kısa süre önce vefat eden Bay Rafiel Jane Marple’den yıllar önce işlenen bir cinayeti aydınlatmasını ister.
Benim düşüncem…
Arkadaşlar öncelikle söyleyeyim yukarıdaki resim kitabın ilk baskılarından biri. Bende de bu baskısından var. O yüzden bu resmi koymak istedim. Kitabın yeni baskılarında da adı değişmiyor. Gene Ölüm Meleği. Biliyorsunuz bazı kitaplar yeni baskı yapıldığında adında değişiklik yapılabiliyor.
Kitaba gelirsek. Yaşlı Jane Marple’ı tekrardan görmek çok hoşuma gitti. Agatha Christie‘yi çok sevmeme rağmen genelde Poirot kitaplarını okuyorum çünkü bence o adam çok eğlenceli. Ama Miss Marple’ı okumakta bir o kadar hoşuma gidiyor. Kendisini her okuduğumda yaşlılar korkutucu insanlar diyorum 😂
Miss Marple mektup yollayan arkadaşı Bay Raifel ile Karaib’lerde bir tatilde tanışmışlar ve nasıl oluyorsa orada da bir cinayet oluyor ve bunu çözen kişiler Miss Marple ve Bay Raifel. Zaten bu nedenle Bay Raifel yıllar önce işlenen bir cinayeti aydınlatması için ondan yardım istiyor ya.
Ondan bir tura katılmasını istiyor ve bu tur boyunca ona mektuplar ile ya da daha önceden rica ettiği insanlar ile bilgilendiriyor. Adam Miss Marple’ı öyle bilgisiz bir şekilde yolluyor ki kimin öldüğünü bile kendi bulmak zorunda kalıyor.
Bu da yetmezmiş gibi bir cinayet daha işleniyor. Jane Marple resmen cinayetleri çekiyor. Ama bunu belli etmesede bence bundan keyif de alıyor. Çünkü yaşlı bir kadın, doktor çok zorlama kendini diyor. Arada sırada başına gelen bu olaylar ona heyecan veriyor. Aynı zamanda çok da akıllı bir kadın. Yeri geliyor yaşlı bir bunak gibi davranıp ağızlarından laf alıyor. Çok fena ya.
Miss Marple aynı zamanda kendine Nemesis diyor. Nemesis İntikam Tanrıçasının adıymış. Bende ilk kez duyuyorum. Tabi insanlar ona ilk baktıklarında bu kadının neresi İntikam Tanrıçası diyor ama hepsi sonunda ne kadar yanıldıklarını anlıyorlar. O pamuk gibi suratının altında aslında cin gibi bir kadın var. Zaten kitabın sonunda onunla tanışan insanlar ondan şaşkınlıkla bahsediyor.
Kitap yuvarlak hesap 200 sayfa. Zaten diğer Agatha Christie kitapları gibi sizi içine çektiği için nasıl bittiğini bile anlayamıyorsunuz. Bir çırpıda bitiyor.
Ben okurken çok keyif aldım. Umarım sizde okurken aynı keyfi alabilirsiniz.
Sıra animede.
Cross Ange: Tenshi to Ryuu no Rondo
MAL Puanı: 7.43 / Opening
Bölüm Sayısı: 25
Tür: Mecha – Aksiyon – Bilim Kurgu
Konusu: Teknolojinin hüküm sürdüğü bir toplumda teknoloji artık evrim geçirmiştir ve insanlar ona Mana demeye başlamıştır. Aynı büyüye benzeyen Mana sayesinde artık savaşlar olmamaktadır ve açlık neredeyse bitmiştir. Misurugi İmparatorluğunda taç giymeye hazırlanan Prenses Angelise’nin ise son anda bir Norma olduğu ortaya çıkmıştır. Norma’lar mana kullanamayan insanlara denir ve toplumdan dışlanarak insanların olmadığı bir adaya sürgüne gönderilirler. Prenses olmasına rağmen bu kuraldan kaçamayan Angelise sürgün edilir. Ama sürgün edildiği yerde tek başına değildir. Adada Para-mail adlı robotları kullanan bir grup genç kız ile tanışır.
Benim düşüncem…
Evveeeeet sonunda animeyi bitirdim ve yazıyorum. Cross Ange çok ama çok uzun zamandır listemde olan ama bir türlü izlemeye cesaret edemediğim bir animeydi. Neden cesaret edemedin derseniz hem openingi hemde Ange karakterini seslendiren Nana Mizuki’yi cidden çok seviyorum. Ya anime kötüyse. Ya beğenmezsem kafasıyla sürekli erteledim de erteledim. Ama artık gına geldi ve elimi masaya vurup “Cross Ange‘ya başlıyorsun. Bu kadar!” dedim ve başladım. Bu kadar beklettiğime değdi mi derseniz eh işte derim. Güzel miydi derseniz güzeldi. Mecha anime sevmem ama benim bile hoşuma gitti.
Sevmediğim şeyler…
Ange karakterini sevdim. Ve bunu sadece Nana Mizuki seslendirdiği için demiyorum. Saldırganlığı, gözüpekliği, cesareti ve zekası ile beni gerçekten etkiledi. Ama bu haline geçişi çok çabuk oldu. Yani gözümü açtım kapattım şirin prensesten asi savaşçı kıza dönüştü. Bu sahnelerin bu kadar hızlı geçmesi beni rahatsız etti. Birde kendisinin Norma olduğunu bir türlü kabul etmemesi ve diğer Norma’ları aşağılayıp durmasıda oldukça rahatsız ediciydi. Yalan söylemeyeceğim başta bu hareketleri yüzünden iyi dayak yedi o zaman kendi kendime haketti dedim. Ama haketti.
Sevdiğim şeyler…
Anime‘de ayrımcılığı da çok güzel bi şekilde işlemişler. Konusunda da yazdığım gibi insanlar artık büyü gibi bir şey olan Mana adlı bir şeyi kullanıyorlar. Ama nadirende olsa bunu kullanamayan insanlar oluyor ve bu insanlara Norma deniyor. İnsanlar bu Normalardan öylesine nefret edip korkuyorlar ki ne yapacaklarını bilemiyorlar. Yıllarca taptıkları Prensesleri Ange’nında Norma olduğu ortaya çıktığı an hepsi ona hakaret edip saldırmaya kalktı. Kendi küçük kardeşi bile. Oysa yarım saat öncesinde ona tapıp Angelise-sama Angelise-sama diye kuyruk sallıyorlardı.
Bir insanın Norma olduğu ortaya çıktığında onu alıp bir adaya götürüyorlar ve orada her şeyden habersiz insanları korumak için ejderhalarla savaştırıyorlar. Kim ölmüş kim kalmış umurlarında bile değil. Tabi bu ejderhaların varlığından insanların haberi yok. Sadece Norma’lar ve kraliyet ailesindekiler biliyor. Ha bu arada Norma’lar insandan bile sayılmıyor. Kendi evlatları Norma diye canavar gibi davrananlar bile var. Norma’lar direkman canavar kategorisine konuluyor.
Savaş sahneleri oldukça güzeldi bence. Para-mail denen robotların tasarımı da oldukça hoşuma gitti. Genç kızların bunları kullanıp savaşması ise daha da hoşuma gitti. Bu kısımlarda bir sıkıntı yok. Ama beni rahatsız eden küçük bir sahne var. Biraz fazla eşcinsel sahne koymuşlar. Tamam eşcinselliğe karşı veya rahatsız olan biri değilim ama bu kadar çok da olmaması lazım bence. Ya savaşın ortasındalar sığınakta saklanıyorlar kız arkadaşına gidip yapalım mı diyor. Şaka mısınız siz? Adada erkek olsa bu kadar şey sahnesi görmezdik. Bu biraz rahatsız ediciydi. Onun dışında pek rahatsız eden bir şey yoktu.
Ha böyle yazınca animede erkek yok sanmayın. Erkek var ve Miyano Mamoru seslendiriyor. Miyano Mamoru’yu gerçekten seviyorum ama artık her animede karşıma çıkıyor ve bu beni biraz rahatsız etmeye başladı 😂 Çünkü seslendirdiği aşırı ciddi bir karakteri aşırı derecede seviyorum ve saçma animelerde saçma karakterlerde sesini duyunca biraz tepem atıyor 😂 Bu yüzden bir süre onun animelerinden uzak duracağım.
Bunlar dışında pek bir şey yok. Konu işlenişi oldukça güzel. Sadece başı biraz hızlı oluyor o kadar. Angelise’den Ange’ya bir saç kesişi ile geçiyor. Sakura’da saçlarını kesti ama bu kadar çok da değişmedi. Ange resmen prenseslikten askerliğe geçiş yaptı. Bu ani geçiş hariç anime oldukça güzel ve eğlenceliydi. Bence izleyin.
Bu yazımızdan da bu kadar. Başka bir yazıda görüşmek üzere.
NOT: Önermek istediğiniz kitap ya da anime olursa yazmaktan çekinmeyin. Önerilere her zaman açığım.