Azur Kral – Bölüm 117 – Azur Krallık Kalıntılarındaki Değişim
** 117 – Azur Krallık Kalıntılarındaki Değişim
6 Ay, bu şekilde geçti gitti. Deniz Parvana, Bald’ın yönergelerine uyarak gelişim hızını iyice yükseltmişti. Elde ettiği kaynaklar yine tükenmişti. Bir önceki savaşında öldürdüğü öğrencilerden topladığı kaynaklar da buna dahildi.
Elinde kalan şeyler, Elementlerin Ruhu Parşomenleri, Yeryüzü Kutsal Yaşam El Kitabı, Zodyak Kitabı ve topladığı diğer kitaplar, Kadim Buz Ankası Özü, Kova Burcu Takım Yıldız Tanrısı Miras Alanı Anahtarı, 5 cm tabanı olan yeşil bir piramit, 5 farklı Ejder Kristali, 1 Ark-Ejder Kristali, Altın Güneş Yayı, Ateş İfritinin Nefesi, Buz Ruhunun Kalbi, Işık Kesen Karanlık, Dağ Deviren Niyet kılıçları, birkaç yüz boyutsal depolama nesnesi. Bunların dışında yüzlerce zırh parçası ve türlü türlü silahlar vardı.
Kullanabileceği ama kullanmadığı tek kaynak türü Ki Kristalleri, Ki Hapları idi. Çünkü bunların ona hiçbir faydası yoktu. Sonsuz bir çöle bir kum tanesi, sonsuz bir okyanusa bir su damlası daha eklemek gibiydi. Kaldı ki bu nesneler para olarak kullanılabiliyordu. Ve Deniz Parvana sahip oldukları ile 12 Güneş Derin Deniz Klanı gibi onlarcasını kurabilirdi.
Bunların hepsini boyutsal depolama alanında düzenli bir şekilde yerleştirmişti. Bunlardan başka bir şeyi kalmamıştı.
“Haha! Yine her şeyini tükettin. Sonsuz Ki adayı olmak demek böyle bir şeymiş. Seni bir başkası görse, bu kadar kaynak tüketerek bu hızda ilerlemekten çıldırırdı. Normal biri tüketmiş olsa çoktan Ruhani Alem zirvelerine çıkmış olurdu.”
“Bundan bende rahatsızım biliyorsun. Sanki hiç ilerlemiyorum. Daha riskli ama ele gelecek şeyler denemem gerekiyor. Kaynakları öylece tüketerek israf ediyorum. Bundan sonra belirli tarifleri uygulayarak daha etkili hale getirmem gerek.”
“Bunda haklısın. Bende tarif çok. Gerçi Yeryüzü Kutsal Yaşam El Kitabı’na sahipsin. Orada güzel tarifler bulabiliriz.”
“Aynen öyle yapalım. Süre doldu sanırım. O halde şu ortalığı karıştırmaya devam edelim.”
“HUZUR İÇİNDE YATSINLAR! HAHAHAHA!”
Dahiler Kapışması turnuvasının başlamasına 1 ay kalmıştı. Çıkış zamanını tam tutturamamıştı.
Deniz Parvana, meditasyon odasından çıktığında Mental Alem 3 Zihin’e yükselmişti. Bald’ın varlığı ile 4 Zihin’e çıkıyordu.
Meditasyondan çıktığında ilk olarak Kaim Bu ile görüşmüş ve durumu hakkında bilgi vermişti. Bald’ın anlattıklarının aynısını anlatmıştı o da.
Sonrasında Melek Parvana, Alev Kızıl ve Doğa Kaol ile görüştü. Karabars Gerelbayar ortalarda yoktu. Ailesi olarak gördüğü bu üç kişiden Clitus adasında yaşananları tekrar dinlemişti. En ufak bir ayrıntısını bile atlamadan.
Clitus adasına olanlar hakkında konuşma sona erdiğinde Alev Kızıl söze girdi.
“Bu arada sana bir şey söylemem gerekiyor. Bundan diğerlerinin haberi var mı bilmiyorum ama Mavi Krallıktayken Okyanus Gözcülerinden, Deniz Kızları hakkında raporlar geldiğini duydum. Normalde Clitus Adasında tarih boyunca Deniz Kızları görünmedi.”
“Deniz Kızları mı? Bu nasıl olur?”
“Bilemiyoruz. Okyanus Gözcüleri, okyanusun açıklarına kadar tarama yaptılar birçok deniz kızı ile karşılaştılar. Hatta savaştılar ama nereden geldikleri hakkında bir şey öğrenemediler. Tek söyledikleri ‘Bizi özgür kılan kim?’ olmuş”
“Sanırım anladım. O halde benim oraya gitmem gerekiyor. 1 ay sonraki turnuvaya katılacağım. Bu bir aylığına oraya gitmem gerek. Sanırım sebebini biliyorum. Aradıkları büyük ihtimalle benim.”
Deniz Parvana hızlıca oturdukları kamelyadan ayrıldı ve klan lideri Kaim Bu’yu buldu ve durumu anlattı. Kaim Bu, onu götürmekte ısrar etti ama Bald gerek olmadığını söyletti.
Durumu bildirdikten sonra hızla gökyüzüne zıpladı ve bulutların üstüne kadar yükseldi. O anda ejder kanatları çıktı sırtından ve büyük bir hız ile ilerlemeye başladı. Sırtından çıkan bir çift ejder kanadı, normal bir ejderha kanadı değildi. Kanatlarının perdeleri alevden oluşuyordu. Parlak kırmızı alevlerden.
İlerleme hızı ise kendini bile şaşırtmıştı. Biraz daha hızlansa ışınlanacaktı.
“Haha! İşte bu bir ejderin hızı. Heh! Gerçi hala gerçek bir ejder hızından çok uzak. Uzay boşluğunda gezen ejderhalar bundan binlerce kat daha hızlıdır.”
Deniz Parvana bir cevap vermeden elde ettiği bu inanılmaz hızın keyfini çıkarıyordu. Ancak yine de mesafe uzaktı. O kadar hızlı olmasına rağmen istediği yere iki günde varabilmişti. Ancak o anda Clitus adasının eski yerine değil direk olarak Azur Krallığın kalıntılarının olduğu yere gitmişti. Yarım günlük uçuşu bu yöne gittiği içindi.
Tam girişin üzerine vardığında, okyanusun yüzeyinde gerçekten de Deniz Kızları görünüyordu. Ancak bunlar sadece dişi değildi. Erkekleri de vardı. Hepsinin ellerinde 3 başlı mızrak vardı. Ancak bir tanesinin elinde 5 başlı bir mızrak vardı ve daha iriceydi. O grubun lideri olduğu belliydi.
Deniz Parvana kanatlarını çekmeden yavaşça okyanus yüzeyine yaklaştığında deniz kızları onu fark etmişti. Etrafına yayılan inanılmaz ejder aurası 5 başlı mızrağı tutan erkek deniz kızı haricinde hepsinin kaçmasına neden olmuştu. Tek başına kalan erkek deniz kızı da pek iyi durumda değildi. Tir tir titremesine rağmen gururuna yedirip kaçamıyordu. Diğerlerine zaman kazandırma amacı güttüğü belliydi.
Deniz Parvana, ayakları suya değene kadar yavaş yavaş gökyüzünden indi.
“Size zarar vermek için gelmedim. Beni anlıyor musunuz?”
“A- A- Anlıyorum.”
“Bu iyi. Dediğim gibi size zarar vermek gibi bir niyetim yok.”
“Konuşma, kes hemen! Sen bir insan! İnsan kötü kalpli, pis…”
“Sizi özgür kılanı aradığınızı duydum. Tam olarak nereden geldiniz?”
“Aşağıdan, daha aşağıdan.”
“Azur Krallıktan mı?”
“Konuşma! Azur Kral, kutsal. Tanrı. Pis insan, konuşma Azur Kral ile!”
“Beni dinle. Azur Krallığın mührünü kıran benim. Oraya birçok kez girdim. Azur Krallık Sarayına bile kabul edildim.”
“Saray! Sen saraya girdin! Bir insan! Nasıl!”
“Bunları bırak şimdi. Beni liderine götür.”
“Asla!”
Deniz Parvana iyice sinirlenmişti. En sonunda dayanamadı ve Ejderha Kükremesini aktif etti ve
“SANA BENİ LİDERİNE GÖTÜR DEDİM!”
Diye bağırdı. Gerilime daha fazla dayanamayan erkek deniz kızı ağzından köpükler saçarak okyanusa gömülmeye başladı.
Deniz Parvana ejder kanatlarını kapatmadan hızlı bir şekilde okyanusa daldı. Birkaç saniye geçmeden Azur Krallık Sarayı’nın kapısına gelmişti. Gerçekten de Azur Krallık alanı deniz kızları ile dolup taşmıştı. Yavaş adımlarla saraya girdi.
Saraya girdiği anda etrafı bir ansa sarılmıştı. Boğazına dokunan 10 dan fazla mızrak vardı. Hemen sonrasında tüm sarayda yankılanan bir ses duyuldu.
“İnsan! Buraya nasıl geldin! Kral Hidra’dan nasıl geçtin? Burada ne işin var?”
“Ben Azur Krallığı bulan ve mührünü kıran kişiyim. Sizden çok önce buradaydım. Bu saraya girdim. 2. Kata kadar ki tüm miras alanlarına girdim. Size zarar vermek gibi bir niyetim yok. Beni dinleyin.”
“Demek o sendin! Öldürün!”
Kral emrini vermişti. Deniz kızları tüm güçleri ile mızraklarını Deniz Parvana’nın boğazına sokmaya çalışıyorlardı ama mızraklar ileri gitmiyordu.
“Öldürün dedim size! Neyi bekliyorsunuz?”
Deniz kızları daha fazla kuvvet kullanmaya başlamıştı ama sonuç değişmemişti. Askerlerden birisi kralın yanına gidip, “Kralım bu adamın boğazına mızraklarımız girmiyor.” Dedi.
“Salaklaşma! Bu nasıl mümkün olabilir! Bizim mızraklarımız var oluşta tektir! ”
“Kralımız biliyorum ama…”
“KES! MIAZRAĞIMI GETİRİN HEMEN!”
10 asker hızlıca bir odaya girmiş ve zar zor taşıyabildikleri devasa bir mızrak ile geliyorlardı. Bu mızrak Deniz Parvana’nın boyunun 3 katı kadardı. Tamamen altındandı ve ucunda 18 sivri uç vardı. 6 lı 3 sıra olarak dizilmişti.
Kral bir anda yerinden fırladı ve mızrağı Deniz Parvana’ya sapladı. Ancak mızrak devasa bir dağa çarpmış gibi bir anda kalmıştı. Altın mızrağın 5 tane ucu kırılarak fırlamış 6 tanesi de yamulmuştu. Kral’ın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
“Size defalarca uyardım. Size zarar vermek istemiyorum diye ama beni dinlemediniz. Siz kaşındınız.”
Deniz Parvana tek eli mızrağı tutmuş ve elinde bir miktar ateş çıkarmıştı. Bu ateş dışarıda değil elindeydi. Daha doğrusu eli nallanmıştı. Mızrak ani bir şekilde ısınmaya başlamıştı. Deniz Parvana’nın tuttuğu yer çoktan erimişti. Deniz Kızı kralınının tuttuğu yer ise nallandığından eli yanmış ve mızrağı bırakmıştı.
Birkaç saniye sonra da mızrak çoktan erimişti. Kimse artık ona bir mızrak diyemezdi. Tüm bunlar birkaç saniye içinde yaşanmıştı. O sırada ortam çoktan ısınmaya başlamıştı. Düşük seviye deniz kızları aşırı ısınan sudaki oksijenin buharlaşmasından dolayı boğulmaya başlamışlardı. Hızlıca sarayı terk ettiler ve sarayda sadece deniz kızı kralı ve Deniz Parvana kaldı.
Öfkesini dindiren Deniz Parvana elindeki ateşi söndürdü ve ortam sıcaklığı eski haline geldi. “Seni lanet olası balık beyinli! Sana, size zarar vermek istemediğimi söyledim! Lanet ihtiyar! ”
Deniz Parvana, deniz kızı kralının yanına kadar geldi ve boğazına yapıştı. Kral korkusundan tepki verememişti.
“Şimdi. Artık dinleme moduna girdiğinize göre konuşabiliriz.” Dedi ve kralın boğazını bıraktı. Kral yavaşça yerine geçtikten sonra Deniz Parvana olduğu yere çöktü.
********************************************************
Yazar’ın Köşesi 🙂
Yeni bölümler her Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri saat 09:00’da…
NOT: Arkadaşlar sitemizin tam ortasında yer alan Abone Ol kısmından abone olursanız her yazımızda mail alırsınız. Bu şekilde bir bölüm attığımda haberiniz olur. 😉
Keyifli Okumalar…
Seri Sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
********************************************************