Azur Kral – Bölüm 112 – Clitus’a Dönüş
** 112 – Clitus’a Dönüş
Karabars Gerelbayar ve Deniz Parvana kendilerine geldiklerinde 5 gün geçmişti. Saklandıkları mağaradan çıkmışlardı.
“Usta, intikamın alındı. Şimdi ne yapacağız?”
“Seni geri götüreceğim. Her şey düşündüğümden biraz farklı şekilde ilerlemiş olsa da sonuç istediğim gibi oldu. Şimdi söyle bakalım nereye gitmek istiyorsun?”
“Aslında iki yer var usta. Öncelikle Clitus adasına gitmek istiyorum. Nedense içinde kötü hisler var.”
“Anlıyorum. O halde gidelim. Ama gitmeden önce bunları al. Artık benim işime yaramazlar.”
Karabars Gerelbayar boyut yüzüğünden devasa boyutta farklı türlerde kaynak yığmıştı.
“Bunlar klandakilerin bu zamana kadar toparladığı ve sağlam kalan şeyler. Hepsi senin olsun.”
“Emin misin usta? Bunlar senin de işine yarayabilir.”
“İşime yarayacak hiçbir şey yok burada. Daha doğrusu bu seviyede bana yarayacak hiçbir şey yok. Ben çoktan bu seviyenin üzerindeyim. Sonuçta burada doğup büyümedim.”
“Anladım usta. Teşekkürler.”
Deniz Parvana bir hareket ile koca bir dağ gibi kaynağı boyut yüzüğüne almıştı.
“Onların içindeki şeylerin çoğu saf Ki ‘den oluşan şeyler. Yani tüketmende bir sorun yok. Ayrıca görünüşe göre klancılarım antik bir ejder cesedi bulmuşlar. Elde ettikleri bu güç artışının sebebi buymuş. O kaynakların içinde hepsi yer alıyor. Bir Kan Ejderi kalıntıları. Kemikleri, eti, ve kanı. Gerçi uzun zaman önce ölmüş olan bir Kan Ejderi olduğundan etkisi büyük oranda düşmüş. Bu senin ateş ejder evrime faydası olabilir. Benim anlam veremediğim şey ise bu kan ejderini kullandılar ama neden onlardan bir ejder aurası alamadım. Neyse zaten her şey bitti.”
“Teşekkürler usta.”
“O halde gidelim. İlk olarak Clitus adasına gidiyoruz. Zaten anılarından neresi olduğunu biliyorum.” Dedi ve elini uzattı Karabars Gerelbayar. “Elimden sıkıca tutun ve nefesini tut.”
Deniz Parvana ustasının bileğinden sıkıca tuttu. Derin bir nefes aldığı anda etrafı bir anda karardı. Daha birkaç saniye geçmeden gözlerinin önündeki manzarayı hemen tanımıştı. Ama büyük bir fark vardı. Her yer alevler ve kara dumanlar içerisindeydi.
En hızlı hızı ile direk olarak Mavi Krallığa gitti. Mavi Krallıkta alevler içerisindeydi. Hızlı bir şekilde Kraliyet Sarayına girip hız kesmeden taht odasına girdi. Tahtta biri oturuyordu ama bu kişi babası değildi. Kardeşi Aspar Parvana idi.
“Abi… Buraya… Evimize neler oldu ben yokken?”
“Çok şey oldu sevgili kardeşim. Çok şey oldu. Babamız artık yok. O öldü. Kızıl Krallık yıkıldı. Siyah Krallık yıkıldı. Aaah! Hepsi senin sayende oldu kardeşim.”
“Bu da ne demek oluyor? Nasıl benim sayemde oldu! ”
“Önce beni iyileştirdin. Sonra Mavi Krallığı büyük bir güç haline getirdin. Aynı zamanda Kızıl Krallığın boynuna zaten ipi sen geçirdin. Ben sadece ayakları altındaki sandalyeyi ittim. Siyah Krallık ise, evet o benim eserimdi.”
“Babam! Ona ne oldu?”
“Ne mi oldu? Öldü gitti! Öldü anlıyor musun?”
“Öldü. Babamız öldü… Nasıl öldü?”
“BABANI KARDEŞİN ASPAR ÖLDÜRDÜ. DİĞER KRALLIKLARIN GÜCÜNÜ KULLANARAK VE ONA İSYAN EDEREK.”
O anda arkasında tanıdık bir kadın sesi geldi.
“SEN! DEMEK ÖLMEDİN SENİ LANET SÜRTÜK. ASKERLER YAKALAYIN ŞU SÜRTÜĞÜ!”
Gelen kişiyi gördüğünde, Aspar Parvana anında delirmişti. Aslında çok uzun zaman önce çoktan delirmişti.
O anda delirmenin eşine gelen tek kişi Aspar Parvana değildi. Gözleri çoktan ateş ejderi gözleri haline gelen Deniz Parvana tüm aurasını salmıştı.
“KİMSE KIPIRDAMASIN!” diye bağırdı.
O anda herkes tek dizinin üzerine çöküp kalmıştı. Melek Kızıl, Aspar Parvana ve diğer tüm askerler… Tüm Mavi Krallık o anda tek dizlerinin üzerindeydi. Birçoğu bayılıp gitmişti.
O anda gözleri yerdeydi. Bir anda Melek Kızıl’ın karşısında belirdi. O kadar hızlıydı ki kimse fark edememişti. Avucu ile Melek Kızıl’ın başını kavramıştı. O anda Melek Kızıl’ın hafızasına girmiş ve gittiği günden itibaren neler olduğunu izlemişti.
Sonrasında aynı işlemi Aspar Parvana’ya yapmıştı. Sonrasında ise saraydaki tüm askerlere… Gördüklerinden sonra tüm suçlunun kardeşi ve diğer krallıklar olduğunu anlamıştı. Çünkü saraydaki askerler, Aspar Parvana’nın isyanında ona yardımcı olan ve diğer krallıklardan gelen casuslardı.
O yüzden diğer krallıkların planlarını da görmüştü. Tüm gördüklerinden sonra yine de kontrolünü kaybetmemişti. Tekrar taht odasına gelmişti en kısa sürede…
Yavaş adımlarla abisine yaklaşıyordu. Attığı her adımda tüm saray sarsılıyordu.
“NEDEN! Bunları neden yaptın!” nedenini aslında biliyordu ama yine de sormak istedi…
“Neden mi! Görmedin mi? Sen gittikten sonra babamız seni asla unutmadı. Yaptığım her şeyi seninle kıyasladı. Kral olmama bile izin vermedi! Daha ne olsun!”
“Bu geçerli bir bahane değil! Seni embesil! Bir insanın aradığı her şeye sahiptin! Sevgiye, saygıya, değere her şeye! Geri geleceğimi asla düşünmedin mi! ”
Deniz Parvana, abisinin iyice dibine girmiş ve elini onun çekirdeğinin olduğu yere koymuş ve şiddetli bir Ki akışı göndermişti. Aspar Parvana artık bir sakattı. Sonsuza kadar sakat kalacaktı. Sonrasında Mavi Krallıkta olan diğer krallıklara ait her insanı tek tek öldürmüştü.
O kadar çok insan öldürmüştü ki kanlar artık sokaklardan okyanusa akmaya başlamıştı. Bir süre sonra okyanus kıyısının birkaç metresi, kızıl renge bulanmıştı.
“Seni şimdi öldürmeyeceğim abi. Ölene kadar sakat olarak yaşayacaksın. Seni bende dahil hiç kimse iyileştiremez. İyileşme umudun sonsuza kadar yok edildi.”
Ardından annesi Melek Kızıl’a döndü. “Anne… Üzgünüm. Zamanında gelemedim. Bir kaza sonucu çok uzaklara gittim. Yeni dönebildim.”
“Sorun değil oğlum. Sorun değil. Her şeyi zaten gördün.”
“Evet anne biliyorum. Bu adayı olduğu gibi bırakacaktım ama vazgeçtim. Bu… Bu adada tek bir canlı bırakmayacağım. Hatta bütün bu adayı okyanusa gömeceğim. Nasılsa zaten burada doğmadım. Gerçek evim burası değil.”
“Ne! Nasıl yani?”
“Anlatacağım…”
“Peki. Oğlum. Burada ölmeyi hak etmeyenler var. Lütfen onları kurtar.”
“Kim onlar?”
“Yeğenim Alev Kızıl ve Yeşil Kral’ın oğlu Doğa Kaol var. Bu ikisi sayesinde ben hayatta kalabildim. Lütfen onları kurtar.”
Deniz Parvana, annesinin isteği üzerine Alev Kızıl ve Doğa Kaol’u yanına almış ve ustasının yanına dönmüştü.
Karabars Gerelbayar , Deniz Parvana’yı gördüğünde şaşırmıştı. İlk defa onu bu kadar kötü bir durumda görmüştü.
“Usta, sence bu yobazlaşmış ve çürümüş olan adayı okyanusun dibine gömebilir miyiz?”
“Hehe! Elbette ama bundan emin misin? Bu adada şu anda yaşayan yaklaşık 500.000.000 insan var.”
“Umurumda değil! Benim için değerli olan hiç kimse artık bu topraklarda değil.”
“Bunu sende yapabilirsin. Sadece şu arenanın ortasına bir darbe yeterli.”
Deniz Parvana başka bir kelime etmeden ellerini havaya kaldırdı ve devasa bir kılıç enerjisi kılıcı oluşturdu. Ama bu sefer biraz farklıydı. Bu sefer bu kılıç enerjisi içerisinde kılıç yasa enerji parçaları da vardı. Kılıcın uzunluğu birkaç kilometreye ulaştığında hızlı bir şekilde adaya, arenanın ortasına sapladı. Kılıç enerjisi sonuna kadar gömüldüğünde ortadan kayboldu.
Bir dakika geçtikten sonra kılıcın sağlandığı yerden sular fışkırmaya başladı. Aradan 10 dakika geçmişti ki ada tamamen gözden kaybolmuş, tamamen okyanusun dibine gömülmüştü. O sıralarda Deniz Parvana’daki değişimi sadece ustası fark etmişti. O kadar insanın ölümüne sebep olduğundan aurası kararmaya başlamıştı bile. Artık Deniz Parvana eski Deniz Parvana değildi.
“Usta artık gidebiliriz. Bu dostlarımı da götürebilir misin?”
Karabars Gerelbayar, içinde bir yerlerde Deniz Parvana’daki değişimden memnun olmuştu. Sonuçta Deniz Parvana’nın geleceği parlaktı. Gideceği, gidebileceği yerlerde nazik bir kalp ona zorluk yaşatacaktı. Ayrıca bir ejder evrimini kontrol etmenin en önemli şey öfke idi. Öfke, Ejder evrimini uyandırmanın yegâne anahtarıydı.
********************************************************
Yazar’ın Köşesi 🙂
Yeni bölümler her Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri saat 09:00’da…
NOT: Arkadaşlar sitemizin tam ortasında yer alan Abone Ol kısmından abone olursanız her yazımızda mail alırsınız. Bu şekilde bir bölüm attığımda haberiniz olur. 😉
Keyifli Okumalar…
Seri Sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
********************************************************