Merhaba arkadaşlar, bu sefer de bu beyin yakan animeden bahsedeceğim, umarım beğenirsiniz 🙂

Yazar: Chiyomaru Shikura

Çizer: huke

Stüdyo: White Fox

Bölüm Sayısı: 24 + 1 Movie + Specialler

Tür: Bilim Kurgu, Gerilim

Yapım Yılı: 2011

MAL Puanı: 9.15 / 10

Okabe Rintarou, Hashida Itaru isimli şişman, kendini “Süper hacker” olarak isimlendiren arkadaşı ve Shiina Mayuri adlı çocukluk arkadaşıyla beraber hem ev olarak hem de yeni aletler icat etmek için kullandığı Geleceğin Aletleri Labaratuvarı dedikleri bir dairede yaşıyordur. Ancak bir gün üniversitede katıldığı ve zaman yolculuğuyla ilgili bir dersten çıkışta bir cinayete tanık olur ve arkadaşına bir mesaj attıktan sonra çevresinin ve yaşadıklarının bir anda değişmiş olduğunu fark eder. Cinayet hiç yaşanmamıştır ve Mayuri’yle beraber o gün bir apartmanın üstüne düştüğünü gördükleri uydu hiç düşmemiştir. Okabe sebebini araştırırken labaratuarda kullandıkları mikrodalga fırının geçmişe mesaj gönderen bir tür zaman makinesi olduğunu keşfeder. Bu makineyi geçmişi değiştirmek için kullanacaktır.

Bu anime benim için bilim kurgu türlerinin içinde tartışmasız en iyisi. Fiziği ders olarak sevmediği halde teorik fiziğe çok yakından ilgi duyan benim gibi birisi için muhteşem bir animeydi. Kara delikler, CERN (tabi animede kesinlikle hiç anlaşılmayacak biçimde SERN olarak söyleniyor) ve başka bir çok terim içeriyor ama bunları bilmeyen birisi için de gayet anlaşılır. En sevdiğim animeler de genelde fantastikle bilim kurguyu uyumlu bir şekilde kaynaştırmayı ve fanteziyi bilimsel temele oturtmayı başarabilen yapımlar. Mesela bu animede zaman yolculuğu yapan birinin jöleye dönüşeceği söyleniyor. Başta hayal ürünü gelse de yanlış mı? Temel olarak değil, zaman yolculuğu için bir kara delikten geçmek gerekir ve ışığın bile kaçamadığı öyle bir çekim alanından değil canlı çıkmak, bir nokta haline gelmeden çıkabilen şükretsin. Her neyse çok derine girmek istemiyorum.

Anime temel olarak muhteşem ötesi. Aynı yazarın pek çok visual novelı var, genelde bunların animeleri de çıkmış (noktalı virgül aşığı yazar) ve bunlardan bir tek Occultic;Nine‘ı izlemiş olsam da yazar bu işi gerçekten beceriyor. İşleniş olarak sorarsanız, o konuda da çok iyi ama bazı kötü yönleri var. Önce iyi yönlerinden bahsedeyim, gerçekten “Vay anasını” diyeceğiniz olay ve karakterler var. Bir kişiden sık sık isim olarak bahsediliyor sonra en tahmin edemeyeceğiniz kişi çıkıveriyor, işte bu benim için en kaliteli aksiyon türüdür. Hele de eğer bu kişi ilk bölümlerden beri hem isim olarak bahsedilip hem de çok alakasız bir yan karakter olarak gösteriliyorsa nasıl bir sürpriz siz düşünün artık. Ayrıca romantizm, ecchi ve komedi mükemmel bir uyum içinde. Komedi genellikle bel altı türü esprilerle sağlansa da mutlaka üstü birazcık örtülü oluyor o yüzden normal zamanda ne kadar hoşlanmasanız da kendinizi gülmekten alıkoyamıyorsunuz.

Kötü yönü ne? En sinir olduğum şeylerden biri, aradaki olaylar eşsiz ve çok güzel olsa da animenin yarısına kadar yapmak için uğraştıkları şeyleri, animenin yarısından sonra da geri almak için uğraşıyorlar. Çok sinir bir şeydi ama olaylar farklı olduğu ve yaşananlar ne olursa olsun yok olmadığı için izlenilebilirliğini azaltmadı bu.

Yeni bir yazı yazabilecek kadar fazla şey söyleyemem o yüzden buraya ekliyorum, animenin moviesi de gerçekten izlediğim en iyi movielerden biriydi. Bu kadar, sadece izlemediyseniz izleyin.

Karakterler açısından da çok iyiydi bana göre. Özellikle Okabe Rintarou’nun tavırları bana çok samimi geldi, neden öyle düşündüm tam olarak bilmiyorum ama önlük savurma hareketi üstüme yapışıp kalmıştı 1-2 ay kadar ve atamamıştım da. O dönem de tam Kimya proje ödevi yaptığımız döneme denk gelince bir videoda da o hareketi yapıvermiştim. Bu kadar anı yeter. Karakterlerin hepsinin tavırları kendine özgü ve onları niteleyici özellikleri var. Mesela Mayuri’nin “tutturuuu”sünün ağzına yapışmadığı kişi yoktur diye düşünüyorum. Animede ne zaman söylese arkasından da ben söylüyordum. Aynı şey Daru’nun Türkçe’ye tam olarak çevirmenin mümkün olmadığı “Hakaa” ve “Hakkaa” itirazı için ve Makise’nin tsundereliği için de geçerli. Hepsini izlemek birbirinden zevkliydi ama adını unuttuğum bisikletçi kız beni acayip üzmüştü. Daha sonra kız olup, sonra tekrar erkek olan trapimizi de unutmamak gerekiyor şimdi… “Dana otoko da.” Yine de aşırı tatlı 🙁

Çizimler açısından en başta biraz kötü geliyor. Aku no Hana‘yı izlemeden önce aşırj bir çizim takıntım vardı ve bunu da ondan önce izlemiştim, dolayısıyla da ilk başladığımda çizimler gözüme hiç güzel görünmemişti ve ilk bölümden bırakmıştım. Ne kadar hata ettiğimi ancak bugün anlıyorum. Şimdiki düşünceme göre ise çizimlerin kendine özgü bir tarzı var, hepsi olmasa da bazı çizimler gerçekten güzel. Ama çizimlerle ilgili en büyük sıkıntım Kurisu’nun alttan tayt mı yoksa çorap ve şort mu giydiği konusundaki şüphelerim oldu. Hala daha çözebilmiş değilim.

Animenin müzikleri konuya uygun olarak düzenlenmiş ve özellikle ilk openingin sözleri beni çok etkilemişti. Normal şarkı olarak ortalamanın üstüne çıkamaz ama anlamlıydı. Endingleri de pek hatırlamasam da onlar için de aynı yorumu yapabilirim.

Final bence çok güzeldi ve her şeyin açıklanışı tamamlanmıştı. Yarım kalan bir şey yoktu ama aynı zamanda da her şey bitmiş gibi de değildi, açık bir kapı bırakılmıştı sonrasında olabileceklerle ilgili. Tam da bu nedenle ilk önce finalden sonrasını anlatan bir filmi çıktı ve son zamanlarda da yeni sezon ve yeni bir film duyuruldu. Açıkçası oldukça sabırsızlanıyorum izlemek için.

Benim verebileceğim puan sanırım 9. Aslında en mükemmel animelerden biri ama anlaşılmasının zorluğu ve bazı hoşuma gitmeyen olaylar sebebiyle puanı düşürmeyi uygun gördüm. Ama yine de gönül rahatlığıyla kız erkek herkese tavsiye edebileceğim ve izlerken sürekli teoriler üretebileceğiniz bir anime. İzleyenlerin yorumlarını bekliyorum, izlememiş olanlarınsa kesinlikle izlemesini tavsiye ediyorum. Bir başka sefere görüşmek üzere, kendinize iyi bakın 🙂

Diğer anime tanıtımları için TANITIMLAR sekmesine tıklayabilirsiniz 🙂

Dipnot: Re:Zero’daki gifin aynısını buldum ♥