Azur Kral – Bölüm 101 – Kapkaranlık Bir Orman

[YN: Cilt 2 başlıyor. Hep beraber 100 bölümü geride bıraktık. Devam!]

 

** 101 – Kapkaranlık Bir Orman

Deniz Parvana, miras alanının kapısına girdiği anda vücudundan ateşler fışkırdığını ve bunu engelleyemediğini gördü. Ne yapsa da bu alevleri engelleyememişti. Alevler sürekli olarak vücudunun her yerinden çıkıyordu. Üstelik bu alevler çok güçlü alevlerdi. Daha önce kendi isteği ile bu kadar güçlü alevler üretememişti.

Ateşleri yok edemediğinden emin olduğu anda hala transfer edildiğinin farkına vardı. Normalde çoktan miras alanından çıkmış olması gerekiyordu. Etrafına baktığında bir yerlere doğru ilerlediğini anladı. Düz gidiyor bir süre sonra sağa, sola, yukarı ya da aşağı dönerek ilerliyordu. Sanki istemsizce bir yerlere gidiyordu ve bu kendi kontrolü dışında gerçekleşiyordu.

Ne alevlerle ne de bu ilerleme ile savaşamayacağını anladığında artık savaşmayı bırakmıştı. Savaşmayı bıraktığı anda hızının daha da arttığını fark etmesi uzun sürmedi.

Bu ilerleme sırasında bazen tamamen karanlık içinde kalıyordu. Bazen ise çok parlak yerlerden geçiyordu. O anda Clitus adasından Parlak Gökkuşağı Kıtası’na gittiği an aklına geldi. O anda da buna benzer şeyler olmuştu.

“Ne! Boyutsal bir transfer?”

Diye düşündü ve haklıydı. O anda boyutsal bir transfer gerçekleştiriyordu ve sürekli yönü değişiyordu. Tüm bunları birleştirdiğinde bambaşka bir yerde gözlerini açacağına emindi ama nedenini merak ediyordu. Kendisini bu şekilde yönlendiren kişi kimdi?

Aklına ateş ejder tanrısı gelmişti. Bu, engelleyemediği alevleri açıklardı. Ama nedeni neydi? Neden kendisini başka bir yere gönderiyordu? Bu sorunun cevabını ne zaman alacağı ise büyük bir muammaydı.

Kendisine günler gibi gelen süre boyunca ilerlemeye devam etmişti. Sürekli bir yöne gidiyordu. Gittiği yönleri takip ettiğinde aynı eksende dönüp durduğu izlemine kapılmıştı.

Düz , sağa, sola, sağa, yukarı, sola, sağa, aşağı, aşağı, sola, düz … Takip ettiği kadarı ile sürekli bu döngüde ilerliyordu. Bir süre düz ilerliyor, sağa dönüyor bir süre ilerliyor, sola dönüyor bir süre ilerliyor, sağa dönüyor bir süre ilerliyor, yukarı çıkıyor bir süre ilerliyor, sola dönüyor bir süre ilerliyor, sağa dönüyor bir süre ilerliyor, aşağı iniyor bir süre ilerliyor, aşağı iniyor bir süre ilerliyor, sola dönüyor bir süre ilerliyor sonrada düz ilerlemeye devam ediyordu.

Günlerdir bu döngü devam ediyordu. Bu döngü en az yüzlerce kez tekrarlanmıştı. Zaman geçtikçe alevleri azalıyordu. Kendi içine baktığında Ki’si tükenmenin eşiğine gelmişti. Birkaç gün daha buna devam ederse tamamen tükenecekti.

Bu transfer esnasında anladığı ilk şey, Ki’si sadece ateşleri yakmak için kullanılıyordu. Transfer için gereken enerji başkası tarafından sağlanıyordu. Aksi halde bu kadar uzun bir süredir dayanabilmesi mümkün olmazdı.

Birkaç günlük transfer sonrasında döngü ilk defa bozulmuştu ve uzun süredir düz ilerliyordu. Düz ilerlemeye devam ederken bir anda her yer beyazlaşmış ve bir şey görememesine sebep olmuştu. Hatta bütün algıları kapanmıştı.

Kendisine geldiğinde sert ve soğuk bir zeminde uzanmış olduğunu fark etti. Sırtı ile bacaklarındaki soğukluğu hissedince ani bir hareket ile kalktı ve üzerinde hiçbir kıyafet olmadığını gördü. Transfer esnasında kıyafetleri parçalanmış olmalıydı.

Yanında hiç kıyafeti yoktu. Daha doğrusu kalmamıştı. Ne yapması gerektiğini düşünürken aklına bir fikir geldi. Etrafındaki nemi kendi vücudunda topladı. Aklındaki kıyafeti Ki ile oluşturmayı denedi. Birkaç denemeden sonra istediği kıyafeti başarı ile oluşturmuştu.

“Haha! Büyük bir başarı. Ustam Ki ile kıyafet oluşturduğumu görürse kesinlikle şaşıracaktır.”

Deniz Parvana o anda kendi ile gurur duyarken arkasından yaşlı bir adam sesi gelmişti.

“Hoho! Bu yaşıma geldim ama Ki’den elbise üretmek hiç aklıma gelmemişti. Bu var oluşta hiç kimse her şeyi gördüm dememeli”

Deniz Parvana ani bir şekilde sesin geldiği yere döndü ve gardını aldı.

“Hohoho… Sakin ol genç adam. Oradan bakınca sana zarar verebilecek gibi biri mi duruyorum?” dedi yaşlı adam. Deniz Parvana yaşlı adamı gördüğünde zararsız gibi görünüyordu ama dikkatli baktığında yaşlı adamdan yayılan karanlık aurayı fark etmişti. Daha önce böyle bir aura görmemişti.

Yaşlı adamın aurası sanki canlıydı. Yüzlerce uzvu olan karanlık bir yaratık gibiydi. Simsiyah şekilde yayılan ve giderek koyu mavi hale gelen yüzlerce korkutucu uzuv gibiydi. Ve bu uzuvlar kendisine yaklaşıyor hissine kapılıyordu.

Dikkatini adamdan çektiğinde aurasını görmez hale gelmişti. Ama yaşlı adamın bundan haberi yok gibiydi. Yüzünde hala nazik gülümsemesi vardı.

“Sadece beni değil, tüm gezegeni yok edebilecek biri gibi duruyorsun. Hala genç olabilirim ama hayatım boyunca sendeki aura gibi bir aura görmedim. Nesin sen? Karanlık bir canavarın insan formu mu?”

“Aiyia! O kadar genç olmana rağmen auramı görebiliyor musun? Göründüğünden daha güçlüsün sanırım genç adam. Sadece Ki ile kıyafet oluşturmayı değil, birinin yetişimini ve potansiyelini göremediğim ilk sefer. Yetişimini ne ile saklıyorsun?”

“Bir şey sakladığım yok. Göremiyorsan ya benden çok güçlüsün ya da tam tersi.”

“Hahahaha, huhuhuhu, huuuuu… İyi güldüm. Sen gerçekten çok ilgimi çektin. Beni takip et. Benden izinsiz bu bölgeye nasıl girebildiğini anlatmanı istiyorum ve inan bunu gerçekten çok merak ediyorum.” O anda yaşlı adamın gözleri bir anlığına tamamen kararmış ve ortasında artı şeklinde yemyeşil göz bebekleri görünür olmuştu. Bir saniye bir sürmemişti ama Deniz Parvana bunu fark edebilmişti.

Bu tuhaf gözleri gördüğünde ise tüm varlığı hafifçe titremişti. Karşısındaki yaşlı adamın alelade biri olmadığını anlaması zor değildi.

Bir süre yaşlı adamı takip ettikten sonra ormanın ortasında antik görünen simsiyah bir eve vardılar. Yaşlı adam durdu ve

“İşte burası benim evim. Gençliğimde ailem ile yaşamak için yapmıştım ama… Eh. Nasip olmadı.”

“Sen kimsin yaşlı adam. Böyle güçlü ve karanlık varlıkların arasında nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun?”

“Sen bu konu da endişelenme. Buradaki hiçbir varlık benim yakınıma yaklaşamaz. ”

“Neden?”

Yaşlı adam kısa bir an Deniz Parvana’nın gözlerine baktı ve önünü dönüp devam etti. Eve doğru ilerlerken konuşmuştu.

“Gel. Çay hazır olmak üzeredir. Yemeğim de var. Açıkmış olmalısın. Neredeyse sahip olduğun tüm Ki tükenmiş. Gel. Bir bardak çay ve biraz yemek yiyelim. Kendini toparlamana yardımcı olur. Konuşacak çok şeyimiz var.”

“Sana nasıl güvenebilirim?”

“Bu soru sana hiç yakışmadı genç adam. Seni öldürecek olaydım bu…” yaşlı adam parmağını şıklattı. Parmağını şıklattığı anda ormanın derinliklerinden acı bir çığlık geldi. Bu çığlık bir süre devam etmişti. Bir büyük bir canavarın debelenerek can çekişmesi gibiydi. Ses kesildiğinde Deniz Parvana hissettiği en büyük tehlike hissini veren auralardan biri öylece silinip gitmişti. Bu canavarın verdiği tehlike hissi, miras alanındaki 500 Kara Katil’in vereceği büyüklükteydi.

En büyük tehlike hissi veren varlıklardan birinin aurası tamamen silinince yaşlı adam cümlesine devam etmişti.

“Bundan çok daha kolay olurdu.”

Deniz Parvana, içinde bir yerlerde korkmuştu. Bu zamana kadar hissettiği en büyük korku hissini bu adam vermişti.

Yaşlı adam cümlesini bitirip yürümeye devam ettiğinde Deniz Parvana’da yaşlı adamı takip edip evin içine girmişti.

Eve girdiklerinde, “Genç adam, sen şu masaya geç. Ben çay ve yemeği getireyim. Bu arada merak etme, genç bir adama çay ve yemek servis ediyor olmam, benim açımdan utanılacak bir şey değil. Sonuçta misafirimsin. Ben… Biliyorsun misafirperver bir adamımdır.”

Deniz Parvana tek kelime etmeden gösterilen masaya geçmişti. Hala az önce yaşadığı dehşetten çıkmamıştı. Yaşlı adamda bunun farkındaydı.

********************************************************

Yazar’ın Köşesi 🙂

Her Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri yeni bölümler gelecek.

NOT: Arkadaşlar sitemizin tam ortasında yer alan Abone Ol kısmından abone olursanız her yazımızda mail alırsınız. Bu şekilde bir bölüm attığımda haberiniz olur. 😉 

Keyifli Okumalar…

Seri Sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.

********************************************************