7. BÖLÜM: SEÇİM

  ‘’Acele etme ilk sahibine uğrayacaktım ondan sonra sıra sana gelecekti.’’ Dedi Gölge. Bu kötü olmuştu yakalanmıştı, acaba Yay’ın durumu nasıldı?  Yakalandığı içim mi Hançer zindana bakmaya gelmişti. ‘’Gerçekten çok hoş bir zindanınız varmış.’’

‘’Beğendiğine sevindim ne de olsa bir süre burada kalacaksın. Merak etme yalnız olmayacaksın nasılsa seni kurtarmaya gelecekleri de senin yanına koyacağız. Normalde bu ayrıcalığı herkese vermeyiz. Tabi gelirseler.’’ Hançer konuşurken Gölge onun söylediklerinden Yay’dan haberi olmadığı varsaydı. Bu demek oluyordu ki Yay hala yakalanmamış olmalıydı.

‘’Arkadaşların nerede? Dışarda bir yerde bir işaret mi bekliyorlar?’’ Gölge risk alarak soruya yanıt verdi.

‘’Evet benden sonraki en hızlımız dışarda benden işaret bekliyor eğer 10 dakika sonra bir işaret almazsa son hız köye dönecek çocukları başka bir yere götürecekler.’’

‘’İyi planmış. İmparatorluğun gizli okullarında eğitilmiş çocuklardan daha azını beklemezdim. Ama önemli değil elimizde bir esirimiz var. Seninle çocukları takas ederiz belki sizin o karavanınızı da alabiliriz.’’ Gölge içinden bir küfretti. Bu demek oluyor ki Kalkan her şeyi anlatmıştı.

‘’Bu ailede güvenebileceğimiz kimse yok mu?’’ dedi Gölge. Hançer eline hançerini almıştı.

‘’Aaa ihanete uğramadınız. Bunları Kalkan söylemedi o köyde ki bir casusumuz var. Yani sizin kaç kişi olduğunuzdan hepsinden haberimiz var. Gördüğün gibi oldukça misafirperverim konuğumun aklında şüpheler kalmasına izin vermiyorum.’’

Gölge gözlerini kıstı ‘’Kalkan’a ne yaptınız?’’

Hançer sırıttı. ‘’Hiç kız kardeşiyle hasret giderdiler. Tabi arkasından sinsi planlar yapılmasına birazcık bozuldu.’’

‘’Kalkan’a ne yaptınız?’’

‘’Bak burası çok eğlenceli. En baştan anlatayım. Şimdi Ahtapot basit bir plan yaptı. Basit derken cidden basitti. Çocukları teslim etti ama onlara iyice tembihledi. Sizlerin kötü olduğunuzu ve onlardan güçlerini alacağınızı söyledi. Sonra köyün biraz uzağına çocuklara yaşam sanatını kullanmalarını sağlayan taşlardan sakladık. O taşlara hala bir isim bulamadık. Her neyse devam ediyorum. Böylece çocukları geri getirmiş gibi yapıp Kalkan’ın geri dönmesini sağlayacaktık. Eğer Kalkan gelmese idi çocuklar birkaç gün içinde hasta numarası yapıp onu gelmeye mecbur bırakacaklardı. Bu arada Serçe’nin şu kontrol edilme sonunu duymuşsundur. İşte o konuda ilerleme kaydedildi ve seviye atlanıldı. Sizinle konuşan Serçe değildi Serçe’nin içinde ki şey idi. Pardon Kalkan’ı sormuştun. O iyi birkaç saat sonra yaşam enerjisini o henüz isim bulamadığımız taşlara çevirmeye çalışacağız.’’

Gölge çekik gözlerini iyice kıstı. Rakibini tarttı onu geçebilir miydi? Yapabilirdi onun hareketlerini daha önce görmüştü. Hançer alaycı konuşmasına devam etti.

‘’Hey kızma bu kadar. Plan basitti ama etkiliydi. Yapabileceğiniz bir şey yoktu. Böyle aptal yerine koyulmak tabi sinir bozucu olmalı.’’

Gölge onun kışkırtmasına gelmiyordu aklına gelen tek bir şey vardı. Hançer’in olabildiğince çabuk işini bitirip, Yay’ı bularak bu kuleden kaçmak. Hançer’i tek başına halledebileceğini düşünüyordu. Merdivenlerin aşağısındaydı ve dezavantajlıydı fakat üstesinden gelemeyeceği bir şey değildi.

Arkadan gelen ses bütün planlarını bozdu. Hançer artık tek değildi.

‘’Haklı çıkmandan nefret ediyorum. Hem niye tüm planlarımızı anlatıyorsun?’’ Ses Kızıl Ahtapot’undu. Gölge içinden bu sefer daha uzun bir küfür savurdu. Tek kişiyle başa çıkabilirdi ama iki kişi tam yolunu kapatırken değil savaşmak bırak kapıdan bile geçemezdi.

Ahtapot, Gölge’ye küçümser bir bakışla. ‘’Sizi ilgilendirmeyen işlere burnunuzu sokmak zorunda mısınız? Her neyse sonuçta beceriksiz çıktın ve yakalandın belki işimize bile yararsın.’’ Gölge ilk gördüğünden beri gıcık olduğu kızdan artık nefret ediyordu. ‘’Çocuklar geri dönmeyecek. Arkadaşlarım onları koruyor.’’

Ahtapot güldü ‘’Gerçekten aptalsınız. O çocuklara şu an ihtiyacım yok yarın işim bittiğinde nasılsa onları alabilirim. Benim ihtiyacım olan kardeşimdi.’’

‘’Kardeşinin hiçbir değeri yok değil mi?’’ Gölge, Ahtapot’un bir zayıflığını fark etmişti o konuşmayı seviyordu.

‘’Kan bağları engelden bir şey değil. Bu dünyada güçlenmek istiyorsan sana engel olan her şeyi yok etmelisin. Kardeşlik bana engelden başka bir şey değil. Hem ona bir şey olmayacak bundan eminim.’’ Gölge konuşmayı uzatmak istiyordu böylece hem bir şeyler öğrenebilecek hem de Yay için kaçma fırsatı yaratabilecekti.

‘’Kalkan’a ne yaptın?’’ Ahtapot tekrar güldü.

‘’Onun için endişelenme güvende. Asıl kendin için endişelen.’’ Bu sefer Gölge güldü.

‘’Sanki beni yakalamış gibi konuşuyorsun.’’

Şimdiye kadar sessiz kalan Hançer ‘’Sana aptal dediğinde ona katılmamıştım ama gerçekten durumu kavrayamamışsın. Sen aşağıdasın biz üsteyiz.’’ Kızıl Ahtapot izinsiz araya giren Hançer’e ters ters baktı.

‘’Sanırım haklısın biraz aptalmışım burada ki gerçek patronun sen olduğunu şimdi görebiliyorum.’’ Ahtapot’un sesi yükseldi.

‘’Bu ne cüret! Sen kim oluyorsun benim hakkımda yorum yapıyorsun?’’ Hançer’e döndü ‘’Sende bu saygısızlıklarının hesabını vereceksin şimdi şu haşereyi yakala’’ diye emretti.

Hançer aşağı merdivenlere bir adım attı ‘’Kişisel bir şey değil. Buna prensip diyelim; zindana giren bir daha çıkmaz.’’ Deyip göz kırptı. Gölge savaşmak için kendini hazırladı. Hançer ilk merdivene adım attığı anda sırtına enerjiden bir ok çarptı. Dengesini kaybetti aşağı doğru yuvarlandı. Gölge onun düşüşünü hızlandırmak için ayağıyla bir çelme taktı. Hançer küfrede küfrede merdivenden yuvarlandı.

Kızıl Ahtapot ne olduğunu anlamak için arkasını döndüğünde üzerine atlayan biri tarafından beraber aşağı doğru düştüler. Gölge, Hançer’den sonra önünden düşen iki kişiye baktı yuvarlanan ikinci kişi Serçe’ydi. Merdivenlerin biraz ilerisinde tekrar dengeye gelen Hançer’e çarpıp devam hep beraber düşmeye devam ettiler. Bağrışlar ve küfürlerin sesi geliyordu.

‘’Burası tam senlik ama önerim bir an önce buradan sıvışmak.’’ Merdivenin başında Yay gözüküyordu. Gölge, onun yanına geldi.

‘’Serçe’ye ne olacak?’’ Yay canı sıkkın.

‘’Bunu bilerek yaptı. Bizim kaçmamız için bu fedakarlığı boşa gitmesin.’’ Dedi ve ikisi kulenin çıkışına doğru koştular.

Çıkışa gelmeleri uzun sürmedi kuleden çıktılar ve açık olan duvarların kapısından geçtiler. Kimseye rastlamadılar ve arkalarında onu takip eden birileri yoktu. Zaten öyle bir şey olsa Gölge ve Yay’ı hızda geçmek pek kolay olmazdı. ‘’İç güdülerinden asla şüphe etmeyeceğim.’’

Gölge hızını artırarak. ‘’Acele et çocuklar tehlikede.’’

‘’Serçe her şeyi anlattı geç kaldık bile.’’ Gölge cevap vermedi sadece hızını korudu. Yay bunu dinliyorum demek olduğunu anladı. ‘’Kalkan’a ihtiyacı var. ‘’Makine’’ dedikleri şey… makine Kızıl Ahtapotun ya da Kızıl Kalkan’ın enerjisi ile çalışıyor. Amaçları en başından beri Kalkan’a ulaşmakmış.’’

‘’Biliyorum Hançer her şeyi anlattı.’’

Yay taktir eden bir sesle. ‘’İyi bir plan yapmışlar. Gerçi biraz basit.’’ Yay, Gölge’nin konuşmasına izin vermeden  ‘’Sen sormadan söyleyeyim makinenin çalışması için kişinin enerjisinin büyük kısmını kullanıyor. Yani işin sonunda ölme ihtimalide var. Ama süreç uzun sürüyormuş belki bir günden fazla.’’ Gölge, Yay’ın daha önce duymadığı bir küfür savurdu.

‘’Bana şimdilik çocuklarla işi olmadığını söyledi.’’

‘’Çocuklardaki yaşam sanatı geçici. Makine ile her ne yapılacaksa işin sonunda çocuklarda ki yaşam sanatı kalıcı olacak. En azından öyle olacağını planlıyor’’

‘’Normal bir insani kullanıcıya çevirecekler. Peki ne karşılığında.’’

‘’Onlarda bilmiyorlar belki başarısız olacak ve çocuklar ölecek. En iyi ihtimal Hançer ve diğer çocuklar gibi. Hani renkleri onları terk etmiş gibi gözüken her yerleri beyaz olan çocuklar gibi olacaklar.’’

Gölge çok sinirlenmişti tüm gücüyle koşmak istiyordu ama enerjisini böyle hoyratça kullanmanın yanlış olacağının farkındaydı. ‘’Kalkan’a ne oldu?’’ Yay sesi biraz değişti.

‘’Sadece Ahtapotun girebildiği bir oda da tutuluyor.’’

Gölge suçlar gözlerle baktı. ‘’Seni aptal orada 3 kişiydik onlar ise iki. Neden Serçe’yi yalnız bıraktırdın?’’

‘’Yaptığım için nerdeyse kendimden nefret ediyorum ama dediğim gibi. Bunu o istedi. Hani Kalkan bize anlatmıştı Serçe’nin bedenini kontrol artık daha fazlasını yapabiliyorlar. Bizle konuşan kız vardı ya her şey yoluna girecek gibisinden konuşan. O Serçe değildi yani o güzel yüz aynı yüz ama konuşan başka bir şeymiş.’’ Gölge gözlerini kıstı bir şey söylemedi demek ki Hançer’in anlattığı her şey doğruydu.

Amaçları bir an evvel arkadaşlarına ulaşmaktı sonrasında ne olacaktı bilmiyor ve merak ediyorlardı…

 

Ahtapot üstünü başını çırparken ‘’Şimdi gittiler ama kesinlikle geri gelecekler. Onlar imparatorluğun gizli okullarında eğitim gördüler asla vazgeçmezler.’’ Ayakta öylece sessiz ve hareketsiz duran Serçe’ye döndü. ‘’Sonunda başardığı sandın değil mi? Sonunda işimizi bozabildiğini sandın değil mi? Hayır hiçbir şey değişmedi sadece biraz sıkıntı yaşattın hepsi bu. Senin çabaların sayesinde değildi ben dikkatsizce davrandım seni esir tutmalıydım.’’

‘’Hançer çabuk hazır…’’ cümlesini bitiremedi çünkü Hançer ağır adımlarla merdivenlerden çıkmaya başlamıştı. ‘’Sen nereye gittiğini sanıyorsun?’’

Hançerden farklı bir şekilde konuştu. ‘’Hemen Serçe’yi eski haline çevir. Hazırlanmalıyız çünkü kimin güçlü daha doğrusu haklı olduğunu öğrenmemize az kaldı.’’…

 

Köyde karavanın içinde.

Ay ‘’Çocukları bize karşı doldurmuşlar. Bizden nefret etmelerini sağlamışlar. Şimdide onların hayallerini kullanacaklar.’’

Yay ‘’Çok daha fazlası eğer başarılı olurlarsa kulede oturacaklarını sanmıyorum.’’

Gölge ‘’Kendi kardeşini bile tehlikeye atabilen biri söz konusu. Hiç tanımadığı insanlara yapabileceğinin sınırı olmaz.’’

Dal ‘’Eğer dedikleri şey gerçekleşirse bu dünyanın en tehlikeli silahı olur. Silahlar savaşlara neden olur. Silah ne kadar tehlikeliyse savaşta o kadar büyük olur.’’

Ateş ‘’Hepimiz aynı fikirde olduğumuza göre çok geç olmadan gidelim.’’

Beş genç daha önce okullarında görevlere çıkmıştı ve bütün görevler heyecanlı olurdu. Fakat bu sefer ki farklıydı. Çünkü bu sefer hayalini kurdukları bir şey gerçekleşiyordu. Hep beraberlerdi kendi kararlarıyla savaşmaya gideceklerdi.

Ne yapacaklarını söyleyen talimatlar yoktu. Yer hakkında bilgi çok azdı, neyle karşılaşacaklarını bilmiyorlardı. Ne yapacaklardı?

‘’ Elimizde ki verilerle önce gidip kaleyi izlememiz en uygunu olacak. Sayıları fazla değil. Kalkan’ın anlattığına göre aralarında mesafeli saldırıları olan iki kişi var. Ahtapot, Serçe ve Hançer dışındakilerin çok güçlü değil. Her ne olursa olsun savaşmadan çıkabileceğimizi sanmıyorum.’’ Dedi Dal. Özellikle son cümlesinin doğruluğundan kimsenin şüphesi yoktu.

‘’İşin en eğlenceli kısmını kim anlatacak?’’ deyince herkes Yay’a baktı. ‘’Hemen yanımızda çocuklar için endişelen bir köy halkı var. Biri olanları onlara açıklamalı.’’ Yay haklıydı bütün köy halkı köy meydanında toplanmıştı. Olanlar onları korkutmuş ne yapacaklarını bilmeden meydanda toplanmışlardı. Ateş onlara doğru ilerledi. Yüksek sesle.

‘’Birkaç dakika beni dinleyin.’’ Bütün sesler kesildi bütün dikkatler tek birine odaklandı. ‘’Biliyoruz korkuyorsunuz endişelisiniz. Bu topraklarda her şeyden uzak yaşıyordunuz. Yaşam sanatı sizi burada da buldu. Başınıza gelen şeyler sizin suçunuz değil. Ama olan oldu. Size dürüst davranacağım çocuklarınız tehlikede olabilir. Ve onları kurtarabilmek için yapabileceğiniz bir şey yok.’’ Biraz bekledi. ‘’Ama biz yapabiliriz. Bize inanmayabilirsiniz yaşam sanatı kullanıcılarına güveniniz olmayabilir. Bizi tanıyalı bir gün bile olmadı. Bizim bu olanlarla hiçbir alakamız yok biz sadece buradan geçiyorduk. Buradan şimdi hiçbir şey olmamış gibi gidebiliriz ve hayatımızın sonuna kadar bugün için pişmanlık yaşarız. Bu yüzden bizim seçimimiz gidip çocuklarınızı kurtarmak. Bunun için sadece oturup bekleyin.’’ Kalabalığın bakışları altında ağzından çıkan son iki kelime ‘’Bize güvenin.’’. Arkasını dönüp arkadaşlarının yanına yürümeye başladı. Köy halkının sessizliği ondan etkilendiğini yani ona güvendiğini gösteriyordu.

İçi özgüvenle dolup taşıyordu söylediklerini planlamamıştı içinden ne geliyorsa onu söylemişti. Başarılı olmuştu köydekiler artık onları umut olarak görüyordu. Ciddiyeti bozacak gülümsemeyi engellemek için uğraşırken arkadaşlarının yanına geldi.

‘’Ses tonu çok uygundu ama seçtiği sözlere daha fazla çalışmalı.’’ Dedi Dal.

Ay başını salladı ‘’Evet biraz klişe sözcükler kullandı. Ben olsam biraz daha yeni sözcükleri kullanırdım ama böyle ani bir durum için gayet iyiydi.’’

Gölge hayal kırıklığıyla. ‘’Sözcüklerin ne önemi var. Havaya ateş topu gönderseydi bütün sözlerden daha etkili olurdu.’’ Dedi.

Yay, Gölge’ye itiraz etti. ‘’O dediğini biz yapmalıydık Ateş son sözü söylediğinde ortaya çıkıp etkileyici bir şov yapmalıydık.’’ Ateş arkadaşlarının sanki o yokmuş gibi yaptıkları yorumlar onun bütün özgüvenini aldı götürdü.

Ateş bıkkınlıkla. ‘’Herkes eleştirmen oldu.’’ Dedi.

Yay gülerek ‘’Lider olmanın zorlukları. Güvenilir lider:’’ özelikle son iki kelimeyi vurgulamıştı. Zamanları azdı, ne kadar çabuk kaleye varırlarsa o kadar iyiydi. Koşarak gitmek hem uzun sürecekti hem de gereksiz yaşam enerjisi kaybına neden olacaktı. Savaşmak zorunda kalacaklarının hepsi de farkındaydı…

 

Kaleye yakın bir yere kadar karavanla gidiyorlardı. Ay, Gölge ile Yay esir tutmuş ağızlarına bir şeyler tıkıyordu. ‘’Ne dinlendiniz ne de bir şeyler yediniz enerjinizi bununla yenilemelisiniz.’’ Yay itiraz etmiyordu ama Gölge yediği şeyleri pek beğenmiyor itiraz ediyordu fakat grubun şifacısının sözünden çıkacak değildi.

Uygun bir yerde karavan durdu. Dal direksiyondan el frenini çekip kalkarken. ‘’Burası çok uygun hemen bir an önce varalım bütün gün bütün aksiyonu kaçırdım bu kez hiçbir yere ayrılmıyorum.’’ Gerçek buydu Dal kendi söylediği bir şey yüzünden bütün önemli olaylarda geri planda kalmıştı. Aslında bu bir avantaj sağlayabilirdi fakat Kızıl Ahtapot beşinci kişinin varlığını zaten biliyordu.

Ateş, Ay ve Dal kaleyi ilk kez gördüler. Anlatıldığı gibiydi altıgen şeklinde bir kaleydi ortasından silindir şeklinde yüksekçe bir kule yükseliyordu. Karanlıkta ürpertici gözüküyordu. Kaleye yaklaştılar kalenin kapısı açıktı. Kapının önünde saçları bembeyaz olan beş çocuk duruyordu. Bunlar Öfke, Şifa, Suskun, Heyecan ve Boom. Kalenin kapısının yanındaki duvarda yukarısında Hançer etrafı izliyordu. Görünüşe göre onların gelmelerini bekliyorlardı.

‘’Fazla davetkar. Tuzak olabilir. Yay etrafa bir bak.’’ Dedi Ateş.

‘’Çoktan yaptım. Etrafta kimseler yok sadece o altısı var.’’ Oyunu onların kurallarıyla oynamaya karar veren Ateş ‘’Gidelim’’

Hançer kendine doğru yaklaşan beş kişi görünce ‘’Aşağıdakiler size ne yapılması gerektiğini açıklayacak.’’ Dedi ve duvarda gözden kayboldu.

Birbirlerine baktılar neler oluyordu? Ateş düşündü acaba bir tuzağa mı çekiliyorlardı. Yine de kapının önündekilere ‘’Neyi açıklayacaksınız.’’

İçerinden biri öne çıktı ‘’Şey…’’ hızlı hızlı nefes alıp vermeye başladı. Çok heyecanlı gözüküyordu hızlıca konuşmaya başladı ‘’Üç kişi içeri iki kişi bizle…’’ hem Ateşgil hem de kendi grubu çocuğa bakıyordu çünkü kimse söylediklerinden bir şey anlamamıştı.

‘’Senin adın Heyecan olmalı. Aranızda onun ne demek istediğini anlatacak bir gönüllü yok mu?’’ diye sordu Ateş. Kimseden ses çıkmayınca Yay ‘’Sanırım Suskun dedikleri gönüllü olmuş.’’

En sonunda grupta ki tek kız konuşmaya başladı. ‘’Oyunun kuralları: İçeriye aranızdan üç kişi girebilir. Dışarıda kalanlarla biz oynayacağız.’’

Dal ‘’Yani içeride Hançer, Serçe ve Ahtapot kalıyor. Üçe karşı üç. Dışarıda ise beşe karşı iki. Neden şimdi sizinle savaşıp daha sonra daha kalabalık içeri girmeyeli.’’

Şifa sırıtarak ‘’Aptal o zaman oyunun kuralına göre oynamazsın. Hepsi kapıdan içeri girerseniz diğer kapıyı kıramazsınız ki.’’

Korkunç bir ses ‘’Hey!! Seni ucube kime aptal dediğini sanıyorsun!’’ kendi gibi bakışları da korkunçtu Gölge’nin. Sonra daha sessizce ‘’Sadece o aptala ben aptal diyebilirim.’’ Dal sesini çıkarmadı Gölge’nin onu böyle koruması hoşuna gitmişti. Gölge’nin için arkadaşlarını koruma isteği her zaman fazla olmuştu.

Şifa biraz geri çekildi Gölge’den korkmuş gibiydi. Çocukların arasından bu sefer başkası çıktı uzun saçları vardı ama dikkatli bakınca bu saçlar olmayan sağ kulağını gizlemek için olduğu anlaşılıyordu. Bu Öfke’ydi. ‘’Bir karar verin bu kadar uzun beklemek beni sinirlendiriyor.’’ Ama Öfke’yi takan yoktu karşısında ki beş kişi kendi aralarında konuşuyordu.

‘’Ne yapmalıyız?’’ Ateş soruyu sorduğunda gelecek fikirleri gerçekten merak ediyordu.

‘’Ya her şey tuzaksa? Aynı Kalkan’ı kandırdıkları gibi bizi de kandırıyorlarsa bizi bölmeye çalışıyorlarsa?’’ Ay’ın teorilerinin hepsinin gerçekleri payı büyüktü. Ama eğer doğruysa ve hep beraber karşılarındaki çocukları yenip içeri girerlerse kapının önünde kalırlarsa ne yapabilirlerdi? Kapının başında nöbet mi tutacaklardı? Peki ya gizli bir girişi daha varsa odanın? Durum kötüydü en kötüsü gerçekleri bilememekti.

‘’Bir fikrim var.’’ Dedi Gölge. Dal bir şey diyecekti ama demedi Gölge’nin biraz önceki onu korumasını hala unutmadığından mı yoksa laf dalaşı için uygun zaman olmadığından mı olduğundan kendi bile emin değildi.

Gölge çocuklardan birini işaret etti. Parmağını gösterdiği çocuk Yay ile beraber geldiğinde tek başına ağacın altında oturandı. ‘’Adın sanırım Suskun. Söyledikleriniz doğru mu?’’ Çocuğun anlamsız bakışları canlandı. ‘’Evet doğru içeride savaşa bilecek üç kişi var.’’ Yanında ki arkadaşları şaşkınlıkla ona bakıyordu. ‘’O kadar zamandır bizle tek kelime konuşmadın. Düşmanla mı konuşuyorsun?’’ Hepsi ona kızgınca şeyler söylemeye başladı. Suskun ise yine sessizliğe burundu.

‘’Ona inanabilir miyiz?’’ diye sordu Ateş. Gölge ‘’Hayır.’’ Diye kısa bir cevap verdi. Biraz tartıştılar ve bir karar verdiler. Oyunu kuralına göre oynamaya devam edeceklerdi…

 

Dal sıkkınlıkla ‘’Oof. En azından bu sefer yalnız kalmayacağım.’’

Yay onu rahatlatmak için. ‘’Hey yapma böyle bizim işimiz daha zor olacak ikimiz beraber beş kişiye karşı mücadele edeceğiz.’’

Dal katılmakla beraber ‘’Ama en ilginç şeyler içeride olacak. Burada işimiz bittiğinde içeride her şey sonlanmış olabilir.’’ Yay bir şey demedi.

Ay ‘’Dikkatli olun.’’

Yay ‘’Tatlım bizim için endişelenme sen yanındakilere göz kulak ol yeter.’’ Sonra sessizce ‘’Muhtemelen bizim filozof onları sıkıntıdan öldürecek bir konuşma yapacak.’’ Dedi. Ay hafifçe kıkırdadı.

Ateş ‘’Bu günü yıllar sonra ilk maceramız diye anacağımız gün. Dikkatli olun bizim içinde endişelenmeyin.’’

Ateş, Ay ve Gölge kuleye doğru yürümeye başladılar. Diğer beşinin yanından geçerlerken onlara bakmadan öylece geçtiler. Kulenin kapısından girerken üçü aynı anda dönüp iki arkadaşlarına baktılar…

 

Dal ve Yay arkadaşlarını içeriye girişini izlediler. Onlar için endişeliydiler ama onlara güveniyorlardı. Şimdi karşılarında ki rakiplere odaklanmalıydılar. Karşılarında ki beş çocuk savaşa hazır bir şekilde duruyorlardı.

Dal merakla ‘’Neden?’’ diye sordu.

Öfke ‘’Ne neden?’’ diye soruya soruyla cevap verdi.

‘’ Kalkanın söylediğine göre geçmişinizi hatırlamıyorsunuz. Neden bunları yapıyorsunuz?’’

Boom araya girdi ‘’Biz nereden veya daha önce kim olduğumuzu bilmiyoruz. Sadece bize söyleneni yapıyoruz.’’

Yay ‘’Yani tehdit ya da zorlama gibi bir durumunuz olmadan denileni yapıyorsunuz. Kendi iradenizle kendi iradenizi yok sayıyorsunuz. Bu çok saçma.’’

Şifa, Yay’a parladı ‘’Hangi hakla bunu söylüyorsun. Bizim yerimizde değilsin sizin için bu şekilde oynaması kolay.’’

Dal, Yay’ı savunarak ‘’Sizi sorguladığımız falan yok. Yaptıklarınız yanlış çünkü bu işle alakalı olmayan insanlara zarar veriyorsunuz. Emirleri yerine getirdiğiniz yalanıyla buna itaat etmekten başka çareniz olmadığını söyleyip kendinizi kandırıyorsunuz. O kadar anlamsız ki yaptıklarınız şu an bizle savaşmanız için ileri sürebileceğiniz bir neden var mı?’’

Çocuklar birbirlerine baktılar sonra Heyecan hızlı bir şekilde ‘’Onca zamandır uğraştığımız bir amacımız var onu engelleyemezsiniz.’’

‘’Bu amacın sonunda ne olacak?’’ Heyecan önce cevap verecek gibi ağzını açtı ama söyleyecek bir şey bulamadı. Dal devam etti ‘’Bilmiyorsunuz değil mi? Kızıl Ahtapot ne yapıyorsa kendi için yapıyor sizler sadece bu oyunda piyonsunuz. Bizden nefret etmenizi söylüyor sizde ediyorsunuz. Savaşmanızı söylüyor sizde savaşıyorsunuz.’’

Dal iyice kendini konuşmaya kaptırmıştı ki Yay ‘’Dostum biraz daha devam edersen bende onlarla birlikte sana saldıracağım. İyi bir haberim var sanırım bu işi kimse yaralanmadan çözebileceğiz.’’

Çocuklar Dal’ın sözlerinden etkilenmiş gibiydiler. Şifa ‘’Peki sizin yaptığınız neden doğru olan oluyor. Burada ne oluyorsa kimse zorlanmadı. Bütün çocuklar kendi istekleriyle geldiler.’’

Dal güldü ‘’Ahtapot’un sözleri değil mi bunlar? Peki Kızıl Kalkan isteği dışında burada tutulmuyor mu? Bütün çocukların aileleri endişeli, çocuklar onların neyin beklediğinin farkında değiller. Ay bize bu işlem sonun ölme ihtimallerinin yüksek olduğunu söyledi. Böyle bir şey doğru olamaz. Bu yüzden bu işe karışıyoruz. Savaşmamıza gerek yok. Bütün savaşlar aptalcadır.’’

Çocuklar ikna olmuş görünüyorlardı Dal sözleri doğruydu onlar şimdiye kadar sadece kendilerine söyleneni yapmışlardı. Bu işin sonunda ne olacaktı sadece emirlerine verilecek askerlerin olacağı söylenmişti. Tabi bunun bir garantisi yoktu. Şimdi ise savaşmaları emredilmişti bir bakıma ölmeleri emredilmişte denilebilirdi. Ne için? Ne amaçla?

‘’O zaman neden tüm savaşları başlatanlar zeki insanlar?’’ Bir süre sessizlik oldu herkes konuşan Suskun’a bakıyordu. Sessizliği yine kendi bozdu. ‘’Kızıl Prenses olsa böyle derdi. Kızıl Prenses olsa onun karşısında bu kadar rahat konuşmazdın. Ona göre ‘doğru ve yanlış yoktur. Bu kavramlar savaşın sonucunda ortaya çıkar. Doğru kazanandır yanlış kaybedendir. Kazanan ise güçlü olandır. Buradan da sonuç güç doğru olandır.’ Her gün bunu düşündüm. O haklı eğer güçlüysen doğrusundur. O yüzden eğer doğru olduğunu düşünüyorsanız ikiniz bizi yenmelisiniz. Bizim yanlış olduğumuzu o zaman göstermiş olursunuz.’’

Dal artık daha ciddi duruyordu. Yay ‘’Bazı şeylerin konuşularak halledilebileceğini düşünmek. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak gibi değil mi?’’

Dal onun bu tuhaf benzetmesinin haklı bulmasına rağmen ona ters ters baktı. Sonra Yay bir kez ofladı Dal ‘’Noldu?’’ diye sordu. ‘’Şu işi hallettikten sonra düşünmem gereken bir konu var. Ateş yerine neden ben gitmedim ki yanında iki kız olacak ve karşısında da iki kız var. Ben ise burada sıkıcı bir konuşma dinliyorum.’’

Dal güldü ‘’Bu söylediğini unutmayacağım.’’ Sonra Yay ve Dal savaş pozisyonu aldılar tıpkı karşılarındaki beş çocuk gibi…

 

 

Ateşgil içeri girdiğinde kimseyi görmediler karanlık kasvetli bir o kadarda büyük mekanla karşılaştılar. ‘’Makinenin olduğu yer kulenin üstünde. Her ne olacaksa orada olmalılar.’’ Dedi Gölge.

Hızla Gölge önde merdivenlerden çıkmaya başladılar. Önden hızla giden Gölge kendisine yetişmede zorlanan Ateş ve Ay’a ‘’Daha hızlı olun uyuşuklar! Eğer geç kaldıysak işler kötü olabilir.’’

‘’Eğer her ne yapıyorlarsa bu işi bitirmişlerse. Karşımızda o çocukları bulabiliriz köydeki hallerinden çok daha güçlü şekilde ya da aynı Serçe gibi Kalkan’ı da kontrol edebilmeyi başarırlar.’’

Ateş ‘’Gelirken Yay ile mi konuştun?’’

Gölge kabullenmiş şekilde ‘’Mantıksız konuşmadı.’’

Ateş ‘’Evet ama burada ne olursa adil bir dövüş olacak Hançer bunu istiyor.’’ Hızlıca en son kapının önüne geldiler bu kapı diğer kapılardan daha büyük ve gösterişliydi. Açıktı, içeriye girdiler.

Kendilerini büyük bir salonda buldular. Salonda bol sayıda sütun ve pencere vardı. Pencerelere yakın dışarıya açılan bir kapı vardı. Pencerelerden dışarıda uzun ve karanlık bir teras gözüküyordu.

Koca salonun içinde sadece iki kişi vardı. Ahtapot ve Serçe görünürde Hançer yoktu. Serçe, Ahtapot’un omzuna elini koymuştu sanki onu teselli ediyordu. Ahtapot onun eline sertçe vurarak. ‘’Hiç bir şey değişmedi.’’ Dedi sonra Ateşgili fark etti.

Ahtapot ‘’Dediği gibi yapmışsınız 3 kişi gelmişsiniz.’’ Salonun sonunda ki kapıyı göstererek ‘’Bu kapıdan biriniz girecek diğer ikisi burada kalacak.’’

Ateş ‘’Peki o kapının arkasında kim var?’’ Serçe bir şeyler söyleyecekken sustu ve bakışları donuklaştı. Ahtapot onun konuşmasına izin vermemişti, kolunda ki siyah bir bilezik vardı ve parlıyordu.

‘’İçeride Hançer var ve biriniz onunla düello yapacak.’’

Gölge ‘’Tuhaf. En son kişinin bütün işlerden sorumlu olanın olması gerekirdi.’’ Ahtapot bir şey demedi.

‘’Gidiyorum.’’ Dedi Ateş yanındaki Gölge ve Ay’a. Ay itiraz etti.

‘’Ya bu bir tuzaksa. Senin savaşma arzunu kullanmak istiyorlarsa.’’

Ateş ‘’Aşağıdaki kızın söylediği gibi bu oyun onların oyunu onların kurallarıyla oynayacağız.’’

Ay bir şey öneremediğinden sustu. Gölge ‘’Peki öyle istiyorsan öyle olsun. İşini fazla uzatma burada işimiz fazla uzun sürmeyecek. Ahtapot benim. Ay sen Serçe’yi bir süre oyala yeter.’’ Ay bakışlarında muzip bir ifade belirdi. ‘’Savaşmak zorunda kalacağız gibi ama şifa yeteneklerimin olması savaşamayacağım anlamına gelmez. Belki sen ben işimi bitirene kadar Ahtapot’u oyalamalısın.’’

Gölge ‘’Meydan okumanı kabul ediyorum.’’ dedi Ateş’e döndü ‘’Sende orada dikkat et.’’

Ateş başıyla onayladı. ‘’Size güveniyorum.’’ Dedi ve Ahtapotun arkasında ki gösterişli kapıya doğru ilerlerdi.

Ahtapot’un yanına geçerken hiçbir söylemeden ona bir bakış attı. Yüzünü bir saniye görmesi onun için bir şeylerin ters gittiğini anlamasını sağladı. Hançer bir şeyler yapmıştı ve Kızıl Ahtapot’u bu hale getirmişti. Kapının önüne geldi kapıya yakından baktığında daha önce görmediği garip şekillerin olduğunu gördü. Kapı sert siyah metalden yapılmaydı.  Kapı aralıktı girebileceği kadar açtı ve içeri girdi.

Ateş içeri girdikten sonra Ay dayanamadı. ‘’Neden bunu yapıyorsun? Neden Serçe’ye eziyet ediyorsun?’’

Ahtapot’un yüzünde küçümser bir ifade ile ‘’Bunu imparatorluğun köpeklerine açıklayacak değilim.’’ Ay’ın daha da sinirlendiğini fark eden Gölge araya girdi.

‘’Senin aptal olduğundan zaten şüpheleniyordum şimdi emin oldum. Biz burada imparatorluk için gelmedik. Tamamen kendi seçimizdi.’’

‘’Öyleyse yaptıklarım benim seçimimdi sizin sorgulayıp sorgulamamanızın hiçbir önemi yok. Madem konu açıldı siz aşağı sınıfları durumu açıklayım.’’ Kolunda ki bileziğin parıltısı geçti. Serçe’nin bakışları tekrar anlam kazandı.

‘’Senin de dinlemeni istiyorum. İlk önce en başından beri İmparatorluğun bize neden saldırdığını biliyordum. Ablam söylemişti benim aptal kardeşimden bunu gizliyordum.’’

Ay ve Gölge gözlerini kıstılar karşılarında ki kız gerçekten kötüydü demek ki her şeyden haberi vardı. Ahtapot devam etti. ‘’Ablamın bahsettiği bir hayat gerçeği var. Herkes yaşamak için savaşır. Sadece güçlüler yaşar diğerlerini yaşamak için kullanırlar. Biz doğuştan güçlüyüz fakat Serçe bunu kabullenmiyor ona verilen bu hediyeyi kabul etmiyor. Kardeşim size geçmişimizden bahsetti öyle değil mi?’’ Gölge ya da Ay’dan bir cevap beklemeden devam etti. ‘’Tabi ki bahsetti ama her şeyi anlatmamıştır. Yaşadığımız ihaneti yaptığımız onca fedakarlığa rağmen nasıl yüz üstü bırakıldığımızı. Babam imparatorluk için bir çok önemli işler başardı. Sadece babamda değil annemde öyle ve halam Kızıl Çiçek’te imparatorluğa büyük katkılar sağladılar. Ama annemi öldüren adamdan intikam alınmadı. Annemi öldüren adamla imparatorluk anlaşma oturdu. Bizim değerimiz buydu işte hiçbir önemimiz yoktu. Babam bunu kabullenemedi. En kötüsü yalnız kaldı ne ablası ne de Serçe’nin babası Sarı Aslan ona destek vermedi. Ona söyledikleri tek şey ‘Eğer anlaşma olmazsa çok daha fazla insan ölecekti.’ Buna inana biliyor musun? Kendi öz ablası ve kardeşi gibi olan Sarı Aslan onun yanında olması gerekirken karşısındaydı. Üstelik aynı adam Sarı Aslan’ında karısını öldüren adamdı. Bu yüzden babam artık imparatorluktan ve o iğrenç yöneticilerden nefret etmeye başladı. Yeni bir şeyler buldu eski güzel günlere dönebileceğimiz bir şeyler. Ama yine ihanete uğradı. İmparatorluk onu yine rahat bırakmamıştı.’’

Serçe, Ahtapot konuştuğu sürece hiç ona bakmamıştı yüzünde bir hüzün vardı. Ahtapotun konuşması bittikten sonra bakışlarını ona çevirerek ‘’O güzel günleri bende özlüyorum. Senin gibi ilk başta bende o anlaşmaya karşı çıkmıştım. Babam bana söylediği şeyler fikrimi değiştirdi. ‘Benim minik serçem. O adamı şimdi cezasını verirsek bu bir savaşa neden olur. Ve birçok çocuk annesiz ve babasız kalır. Senin çektiğin acıyı başkalarının da çekmesini ister misin?’ İstemezdim hiç bir kimse savaş yüzünden ailesini kaybetmemeliydi. Hissettiğin tek şey nefret tıpkı baban gibi bu nefrette daha kötü şeylere neden oldu. Ablan ve abin…’’ bir süre durdu sanki yanlış bir şey demişti.  ‘’diğer çocuklar bu yüzden öldü. Eğer şimdi durmazsan Ahta daha kötü şeyler olacak. Bunu sende biliyorsun?.’’

Ahtapot sinirle ‘’Ne cüretle bana öyle hitap edersin. Sen bu yüzden zayıfsın ilerlemekten güçten korkuyorsunuz…’’

‘’Kontrol edilemeyen her şey tehlikelidir. Sende kendini kontrol edemiyorsun. Bu yüzden çevren ve kendin için tehlikelisin.’’ Dedi Ay, Ahtapot’un daha fazla konuşmasına izin vermemişti. Gölge devam ettirdi.

‘’Kendini beğenmiş ukala bir veledin tekisin. Sırf doğduğun aile yüzünden kendini üstün görmen kibirden başka bir şey değil. İnsanı onurlandıran ailesi değildir kendi eylemleridir!’’ dedi.

Ay Fısıltıyla Gölge’ye ‘’Sanki bu söz Dal’ındı’’ dedi Gölge de aynı fısıltıyla.

‘’Sakın bunu kullandığımı ona söyleme.’’ Ay kıkırdadı.

‘’Zaten anlamanızı beklemedim.’’ Dedi Ahtapot ve bileğinde ki bilezik parladı, Serçe panikle ‘’Ne söylersem söyleyeyim bana güvenmeyin!’’ Dedi ve bakışlarında ki anlam kayboldu. Ay ve Gölge onun ne demek istediğini anlamışlardı. Ahtapotun bileziği tekrar parladı ve bu sefer Serçe bakışlarına tekrar anlam gelmişti ama bu biraz farklıydı korkunç bir bakış vardı ve gözleri kahverengi değildi artık griydi.

‘’Şu sarışın senin kısa boyluyu bana bırak.’’ Dedi Ahtapot.

Serçe cevap verdi ‘’Hiç sorun değil.’’ Ama sesi farklı çıkıyordu daha kalın ve sanki yankı yapıyordu. Gölge ve Ay çoktan savaş için hazırdılar…

 

Ateş içeriye girdiğinde makineyi ve önünde ki Hançer’i gördü. Kalkan’ın söylediği gibi değildi saydam bir cam vardı ve içi ağızına kadar sarı yarısaydam bir sıvıyla doluydu. Hançer tam makinenin önünde kapıya sırtı dönüp şekilde duruyordu. Ateş makineye daha dikkatli bakınca içinde de Kalkan’ın olduğunu gördü. Sıvının içinde kendinden geçmiş bir vaziyetteydi. Ateş telaşla ‘’Kalkan!!’’ diye bağırdı. Ateş sesini duyan Hançer ona doğru döndü.

‘’Yalnız geleceğini biliyordum. Merak etme o sıvının içinde boğulmaz.’’ Dedi Hançer ama bu sefer sesinde herhangi bir alaycı ton yoktu gayet ciddi ses tonu vardı.

‘’Sıvının gerçek adını bilmiyorum ama biz ona ‘Yaşam emen’ dedik. Bu sıvı kişinin enerjisini emiyor ve makinede bu enerjiyi alıp taş haline getiriyor.’’ Hançer’de bir değişiklik vardı sanki karakteri değişmişti Ateş, bu değişimi çözememişti.

‘’Hançer. Kalkan’ın orada çıkar bu ona zarar verebilir.’’

Hançer hüzünlü bir şekilde ‘’Kimseye zarar vermek istemem eğer ona zarar verecek olursa onu çıkarırım.’’ Ateş daha fazla dayanamadı.

‘’BURADA NELER OLUYOR!!!’’ diye bağırdı.

‘’Sadece bir seçim yaptım Ateş. Sadece seçim.’’

7. BÖLÜMÜN SONU

Back to list

Related Posts

Bir cevap yazın