0000000703320 1 - yaşam taşi : kralsiz ülke bölüm 18 - figurex light novel

***

Beş yıl önce…

‘’Takip etmeyi kes.’’ Dedi sinirle Ateş, onu takip eden 309 adlı kıza.

Okulda Ateş ve 309’a ‘ortaklar’ denilirdi bunun nedeni şimdiye kadar olan tüm ortak isteyen sınavlarda ortak olmalarıydı. Bu tamamen rastlantıydı ve buna isyan eden çok oluyordu. Çünkü ikisi sınıfın en yetenekli öğrencileriydi tabi yan yana gelince onların karşısında durmak pek mümkün olmuyordu.

309 sapsarı sarı kült saçlarının sağ tarafından yaptığı küçük örgüyü hep kulağının arkasında sabitlerdi. Ateş özellikle sarı saçlarından dolayı onu hep Ay’a benzetirdi ama sevdiği birimiydi kesinlikle hayır. Aynı şekilde 309’da Ateş’ten hazzetmiyordu. Eğer sınav gibi ortak çıkarları olmasa konuşmazlardı bile. Ama 309, Ateş’in bir şeyler çevirdiğini düşündüğünden sık sık onu takip etmeye başlamıştı.

‘’Bir şeyler karıştırıyorsun sen eskiden bu kadar güçlü değildin kesin bir yerlerde yaşam kaynağı buldun onunla besleniyorsun.’’

Yaşam kaynağı; savaşların temel nedeni olan madenlere denilirdi. İçinden çıkan taşlar yaşam enerjisi bakımından oldukça zengin ve eğer doğru simya uygulanırsa kullanan kişiler üzerinde oldukça etkili tesirleri olurdu.

‘’Tamam itiraf ediyorum.’’ Ateş oldukça ciddiydi. ‘’Üç yıldır beni eğiten deli herifin biri var. Sık sık onunla buluşuyorum.’’ 309 ona bir süre baktı.

‘’Dalga geçmeyi bırak. Senden nefret ediyorum.’’ Ateş sırıttı doğruyu söylese bile kimse ona inanmıyordu en sevdiği nokta buydu.

‘’Şimdi izin verirsen biraz çalışmak istiyorum.’’ Dedi ve yakın ağacın altında bağdaş kurup meditasyona başladı. 309 öfkeyle toprağı tekmeleyerek uzaklaştı.

Ateş onun gitmediğini biliyordu bir yerlere gizlenmiş onu izliyordu. Kız gerçekten yetenekliydi Ateş onun varlığını sezemiyordu. Önemli değildi. Nasılsa Gezgin o gidene kadar çıkmayacaktı. Yaklaşık bir saat sonra ‘’Merhaba Ateş naber?’’ diye Gezgin yanında belirdi. Sesinde çocuksu bir muziplik vardı.

‘’Evet merhaba. Mektupları alabilir miyim?’’ diye pekte sıcak olmayan şekilde konuştu Ateş. Özellikle Dal’dan gelen cevabı merak ediyordu onunla İmparator taşı hakkında koyu bir sohbette girmişlerdi. Mektupları aldıktan sonra Gezgin.

‘’Ateş gerçekten çok üzgünüm.’’

Ateş mektuplardan başını kaldırmadan ‘’Neden?’’ diye sordu.

‘’Küçük sırrımızı kıza söyledin.’’

Ateş aynı umursamazlıkla. ‘’Sanki inandı onunla dalga geçtiğimiz düşündü.’’

Gezgin yürümeye başlayarak. ‘’Bu riski alamam. Ondan kurtulacağım.’’ Dedi ve yürümeye başladı.

Dikkati mektupta olan Ateş, aradan geçen beş saniye sonra durumu fark edebildi. Elindekileri acele ile bırakıp kalktı yürüyen Gezgin’e yetişti.

‘’Dur dur dur. Ondan kurtulacağım derken ne demek istedin?’’

Gezgin’in sesi soğuk çıktı. ‘’Bir tek o duydu başkalarına söylemeden onu öldürmeliyim.’’

‘’Ciddi değilsin… di mi?’’

‘’Çok ciddiyim sana çok emek verdim senden vazgeçmek istemiyorum. Belki onu sen öldürürsün.’’

Ateş önüne geçti. ‘’Hayır hayır hayır. Böyle bir şey olmayacak.’’

Cevap karşısında Gezgin avucuyla Ateş’in yüzünü tuttu ve onu yere vurdu. Ateş karşı bile koyamadan bayıldı…

 

Ateş duyduğu çığlıkla gözlerini açtı. Sesin sahibinin 309 olduğundan emindi. Korkuyla kalktı sesin nerede geldiğini anlamaya çalıştı. Tekrar bir ses duydu.’’ Yardım edin!!’’ sese doğru tüm hızıyla koşmaya başladı. ‘Lanet olsun, lanet olsun. Ona bir şey yaptıysa ne yapacağım?’ diye düşünürken. Önündeki koca çukuru görmedi ve direk içine düştü.

Hemen kalktığında 309 ile göz göze geldi. Kız iyi görünüyordu. ‘’Aptal mısın neden o kadar hızlı geliyordun. Şimdi nasıl çıkacağız buradan?’’ diye azarladı.

Ateş birkaç saniye süren şaşkınlıktan sonra kendini toparladı. Anlaşılan Gezgin kıza falan saldırmamıştı. ‘’Nasıl düştün buraya?’’ diye sordu.

‘’Etrafı geziyordum. Birden karşıma bir kurt çıktı ve beni kovaladı bende kaçarken bu çukura düştüm.’’ Ateş, olayın Gezginle bir alakası olmadığını anlayınca rahatladı. İçinde bulundukları çukura baktı.

Koca bir kayanın yarılması sonucu oluşmuş bir çukurdu. En düşük yüksekliği 4 metre kadar vardı. Çıkarlarsa en düşük yeri kullanmaları gerekeceği ortadaydı.

‘’Hadi bana yardım et. Bana desek ol yukarı çıkmamı sağla ardından da ben seni yukarı çekecek bir yol bulurum.’’ Dedi 309.

‘’Ya tabi. Seni yukarı çıkarırsam beni ya burada bırakırsın ya da ‘sırrını söyleyene kadar seni buradan çıkarmayacağım’ gibisinden bir şeyler yaparsın.’’ Ateş bunu söylerken daha önce hiç dillendirmediği 309’un hainliğine gönderme yapıyordu.

309, Ateş’in ne demek istediğini anlayınca köşeye çöktü. ‘’Aslında haklısın bana hiç olmadğı kadar kızgınsın biliyorum. Bana güvenmemeni de anlıyorum.’’

Gerçekten de Ateş ona çok kızgındı. En son sınavda birincilik için 309, Ateş’i satmıştı. Onun tek başına üç kişiyle mücadele etmesine neden olmuş ama Ateş beklenmedik bir şekilde tüm rakiplerini yenmişti.Bu olaydan sonra Ateş ona olan güvenini tamamen kaybetmişti.

‘’Ama sende çok hatalısın benimle hiç bir şey paylaşmıyordun. Tüm kararları devamlı kendin veriyordun. Başka seçeneğim kalmamıştı.’’

Ateş karşı köşeye çöktü. ‘’İhanet güzel seçenek tabi.’’ 309 Cevap veremedi.

Bir dakikalık sessizlikten sonra ‘’Nasıl başarıyorsun?’’ diye aniden sordu 309.

‘’Neyi nasıl başarıyorum?’’

‘’Yalnız kalmayı? Okulda neredeyse konuştuğun bir şeyler paylaştığın kimse yok.’’

Ateş içinden güldü nereden bilebilirdi ki? Yalnız olmadığını dört iyi arkadaşa sahipti onları görmese bile bu yetiyordu ona.

‘’Bunu da nereden çıkardın? Bende herkes gibi okulda arkadaşlarım var.’’

‘’Peki seni tanıyan bir kişi var mı?’’ Ateş bir an kaldı kız haklıydı ama bozuntuya vermedi.

‘’Tabi ki. Bir çok şeyimi biliyorlar. Hayalimi falan…’’

Kız güldü ‘’Şu taş ile olan hayalini hepimiz biliyoruz. Peki sen başka birinin hayalini biliyor musun?’’

Buna hiçbir şekilde cevap veremiyordu. Ciddi anlamda kimse ile arkadaşlığı yoktu. Aslında ilgisini çekmiyordu. ‘’Ufak tefek bir şeyler bilsem de tam olarak… Hayır bilmiyorum.’’ Diye dürüstçe söyledi.

‘’İşte bunu nasıl yapıyorsun? Yalnız kalmayı nasıl başarıyorsun. Hiç bir insan senin gibi yalnız kalamaz bu insanların doğasın yok.’’ Kızın bu bilgece sözleri Ateş’in ilgisini çekti.

‘’Sanırım hep yalnız kalmayacağımı bildiğimden nasıl olsa bu okuldan ayrılacağım onun içinde hazır olmalıyım. Hem okuldaki çocukların bir daha görmeme ihtimalimizde var. Kimseye bağlanmak istemiyorum‘’

Kız başını sallayarak ‘’Evet birbirimize bağlanmamız lazım. İlerde ne ile karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Yarın birbirimizi görmesek bile buna üzülmeyeceğiz aklımız geride kalmayacak sanırım bunu demek istiyorsun.’’

Hayır bunu demek istemiyordu. Sadece bir cevap uydurmak için bunu söyledi. Fakat kızın lafı kafası karıştırdı. Hiç düşünmemişti bir gün o sevdiği mektup arkadaşlarından ayrılabilme fikrini. Sanki hep onlarla olacakmış gibiydi. Tüm hayallerinde onlar vardı.

‘’Peki senin hayalin nedir?’’ diye sordu kıza.

Kız gülümsedi. ‘’Ülkeme geri dönmek istiyorum. Belki ailemi hiç hatırlamıyor olsam da tekrar doğduğum yere geri döneceğim.’’ Ateş şaşırmıştı ilk kez böyle bir şey duydu zira genelde okulda konuşulan orduda üst düzey bir yere gelmek olurdu. Galiba 309 hiç orduya karşı bir ilgisi yoktu.

‘’Bu yüzden bende güçlenmeliyim. Her günümüzün bu kadar rahat olacağı diye bir şey yok. Sadece bir günde ülkemden ayrı düşmüşüm. Bu yüzden sırrın neyse bana söyle bende güçlenmek istiyorum.’’ İlk kez bu kadar sempati duymuştu kıza ama yapamazdı. Ateş ayağa kalktı ellerini birleştirdi.

‘’Hadi seni yukarı fırlatacağım sonra ister beni çıkar ister çıkarma.’’ Dedi.

Kız bir şey demeden ayağa kalktı hızla koşup Ateş’in birleştirdiği ellerinden güç alarak zıpladı. Rahatlıkla çukurdan çıktı. ‘’Bekle burada. Seni çıkarmak için bir şeyler bulup geleceğim.’’ Dedi ve gözden kayboldu.

‘’Sanki gidebilirimde.’’ Dedi kısık sesler. Kız onun aklını karıştırmıştı. Hiç düşünmediği şeyler şimdi aklındaydı. Ya bir gün Gezgin gelmezse ya bir gün o mektupları alamazsa ne yapardı? Şuan hayattan zevk almasını tek sebebi Gezgin idi. Peki ya bir gün hiç gelmezse ya da daha kötüsünü yaparsa? Arkadaşlarından bir daha haber alamazdı ve bu çok olasıydı. Bu yüzden.

Gezginsiz bir hayata hazır olmalıydı…

***

‘’Bu durumun bize fayda sağlamadığını gören bir tek ben miyim?’’ dedi Ateş. Diğerleri sustu, dikkatlerini ona verdiler.

‘’Evet bizi bıraktı gitti. Uzun bir sürede onu görebileceğimizi sanmıyorum. Fakat şuan yaptığımızın bize yararı var mı? Yay haklıydın gidecekti çünkü biz ona ayak bağıydık. Şu an görüyorum ki gerçekten öyleyiz. Yalnız kaldığımız ilk beş dakikada kaosun ortasında kaldık. Senelerdir beklediğimiz gün böyle olmamalı. Kendi başımızın çaresine bakabilmeliyiz. Şimdiye kadar bizim için ne yaptıysa bizi daha güçlü kılmadı mı? Bu yaptığı da bizim için olduğuna inanıyorum. Bunu söylediğime inanamıyorum… Ona güvenmeliyiz.’’ Ateş sözleri diğerini sakinleştirmişti.

Dal ‘’Bundan şu sonucu çıkara biliriz. Bir gün geri gelecek. Geleceği gün bizim onun seviyesinde olduğumuz gün olacak. Yani daha güçlü olduğumuzda geri dönecek. Yakında okullarla ilişkimiz biteceği için bizi buraya getirdi. Artık kendimiz çalışıp güçlenmeliyiz. Beni tanıdığım Gezgin bize yol gösterecek bir şeyler bırakmıştır.’’ Bu son sözler grupta merak uyandırdı. Eğer bir şeyler bırakıldıysa bunun olacağı tek yer; karavandı.

İçeri girdiklerinde haklı oldukları gördüler. Mutfakta ki masada büyük bir kağıt vardı. Merakla açtıklarında bu kağıdın bir harita olduğunu gördüler. Bölgenin haritasıydı elle çizilmişti, resmi bir harita olmadığı anlaşılıyordu.

‘’Çok düşünceli bizim kaybolmamızı istemiyor.’’ Dedi Yay daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi. Haritada başka bir şeyler olabilir diye incelediler fakat başka bir şey yoktu. Harita idari ve fiziki yapıdaydı. Bölgedeki yerleşim yerleri ve fiziki yapı çok ayrıntılı olmasa da belirtilmişti. Bu yerde bu kadar yerleşim yerinin olması -her ne kadar çoğu çiflik ve köy olsa da- bu kadar fazla olmasına şaşırmışlardı.

Yay ‘’İzninizle ben haritayı alıp yukarıya çıkıyorum. Nerede olduğumuzdan tam emin olmalıyım.’’ Dedi haritayı aldı ve yukarı çıktı. Mutfakta kalan dört genç bir şey söylemiyordu. Çünkü söyleyecek bir şey bulamıyorlardı. Hepsi Yay’ın aşağı gelmesini bekliyordu. Sessizliği Dal bozdu.

‘’Belki üst oda da bir şeyler gizlemiştir. Bende odalara bakıyım.’’ Gölge atıldı.

‘’Oda mı? Bizim odamızdan uzak dur seni sapık.’’

Dal ‘’Seni küçük.. senin odanın meraklısı değilim.’’ Dedi ve mutfaktan ayrıldı. Arkasından Gölge’de kızların odasına bakmak için kalktı ve gitti.

Yukarıdan çok az ayak sesleri geliyordu. Anlaşılan karavan sesi fazla geçirmeyecek şekilde tasarlanmıştı. Ateş karavanı farkında olmadan sahiplenmeye başlamıştı. Ay eskisi gibi yine düşünceli ve hüzünlü gözüküyordu. Ateş onu rahatlatmak için.

‘’Benimle kaldığın için bu kadar üzülmene gerek yok.’’ Ay kendini toparlayarak ve kaşlarını çatarak.

‘’Ne demek bu?’’ dedi bir an Ateş telaşlandı gene bir trip mi yiyecekti ama sandığı gibi olmadı Ay devam etti yüzündeki ciddiyet yumuşadı.

‘’Sen sözünü tutun. Bizi korudun bizi toparladın.’’ Ay’ın bu övgü dolu sözleri Ateş’i mutlu etmişti. ‘

‘Sadece ona güvenmiyordum. Belki bu yüzden onun yaptığına şaşırmadım.’’ Ay gülümsedi.

‘’Bence ona güveniyorsun, güvendiğin için yaptığına şaşırmadın.’’ Ateş irkildi Ay’ın sözlerine itiraz edecek olsa da haklılık payının yüksek olduğunu fark etti.

‘’Belki haklısın. Ama bunun önemi yok. Şimdi ne yapacağız onu bilemiyorum. Hiçliğin ortasında kalmış gibiyiz. Fakat…’’ duraksadı Ay onun sözünü tamamladı.

‘’Fakat kendini güvende ve evinde hissediyorsun.’’

‘’Nereden bildin?’’

Ay gülümseyerek. ‘’Okulda gördüğümüz derslerden dolayı değil. Bu benim hissettiklerim. Bu karavana kendimi okuldan daha çok aitmiş gibi hissediyorum. Hiçliğin ortasında bile sizinle beraber olduğum için mutluyum.’’ Ay’ın sözleri Ateş’in duygularının tercümanı olmuştu.

Gezgin ne yaparsa yapsın bunlar her zaman Ateş’i güçlü kılmıştı. Beklide Ateş’i bugün için hazırlamıştı. Peki şimdi ne yapacaklardı bu kararı vermek sadece Ateş’e düşmezdi. Gezgin onları  dünyanın en tehlikesiz bölgesine bırakmıştı. Burada onların kim olduğunu sorgulayabilecek bir otorite yoktu. Yıllarca burada kalsalar bile muhtemelen görecekleri tek yaşam sanatı kullanıcıları kendileri olurdu. Hem seyahat edebilecekleri hem de barınabilecekleri bir araçları da vardı. Fakat kalmaları için bir sebep yoktu. Aksine kalmamaları için bir çok sebep vardı. İlki burada uzun süre kalan sanat kullanıcıları güçleri zayıflayabiliyordu. İkincisi Yaşam taşını bulmak istiyorlardı.

İşi biten Yay yanlarına geldi. ‘’Haberler iyi. tam nerede olduğumuzu anladım. En azından hiçliğin tam ortasında değiliz yakınız ama değiliz.’’ Haritayı açtı ve parmağıyla haritanın ortalarını gösterip tarife başladı. ‘’Bize en yakın yerleşim yeri bir köy adı ‘çam ağacı’ ilginç bir ismi var sanki bize gel diyor.’’

Bu sırada Dal ve Gölge’de geldi. Onlarda odalarda bir şeyler bulmuşlardı. Dal içinde altın olan keseyi diğerlerine gösterdiler. Üzerine dünya haritası işlenmiş her ülkede geçerliliği olan altın sikke doluydu.

Ateş ‘’İlk kez bu kadar altını bir arada görüyorum. En azından maddi konuda ne yapacağımızı düşünmüş.’’

Dal ‘’Haklısın. Saydım ve içinde tam 1000 altın var. Yani bu kadar para bize en azından 3 yıl rahat yeter. Nasıl olsa altının her yerde geçerliliği olan bir para birimi. Bütün ihtiyaçlarımızı karşılayabiliriz.’’

Gölge’in elinde birkaç tane kıyafet vardı ama hepsi kız kıyafetiydi. Gölek ve pantolonlar vardı.

‘’Bize kıyafette bırakmış üzerimizdeki kıyafetlerle dikkat çekeceğiniz fark etmiş anlaşılan.’’ Diye açıkladı Gölge.

Dal ‘’Haklı. Bizim dolaplarda da var ama ben buraya getirmeyi gerekli görmedim.’’

Ateş başka gereksiz tartışmanın olmasını engellemek için. ‘’Yay nerede olduğumuzu çözmüş.’’

Beş gençte eğilmiş haritaya bakıyordu. Yay baştan aldı ‘’Tam buradayız ve köyde burada bize yaklaşık 80 km uzaklıkta.’’ Ateş diğerlerinin onayını almak için ‘’Gideceğimiz tek yer Çam Ağacı köyü tehlikeli gibi gözükmüyor. Siz ne diyorsunuz.’’

İlk soru Yay’dan geldi ‘’Bu sevimli köye gittiğimizde. Onlara ne diyeceğiz?  Acaba biraz önce hiçte dikkat çekmeyen bir adam buradan geçti mi? Az önce bizi terk etti de.’’ Yay haklıydı bu şekilde köye girmek istenmeyen olaylara neden olabilirdi. Hem bu bölgenin insanları yaşam sanatı kullanıcılarına karşı pek hoşgörülüde olmayabilirdi. Hepsi biliyordu ki kullanıcılar ile normal insanlar arasında  sık sık sorunlar çıkıyordu.

‘’Köy küçük gözüküyor. Bir sorunla karşılaşacağımızı sanmıyorum. Bölge hakkında biraz bilgide ediniriz. Elimizde bu haritadan başka bilgi yok. Biraz erzakta sattın alabiliriz fazla yemeğimiz yok, yolda bir şeyler bulabilir veya avlayabiliriz ama bu çok zahmetli olacaktır. Belki Gezgin hakkında bir şeylerde öğrenebiliriz.’’ Ateş grubu ikna etmişti. Kimseden itiraz sesi gelmedi.

Yay bir şeyi hatırladı. ‘’Bu arada ışınlandığımız yer vardı ya. Artık yok. Yukarı çıktığımda gördüm parçalanmıştı.’’ Bu bilgi karşısında kimse söyleyecek söz bulamadı. Herkes başka bir şeyler söylemesini bekler gibi Yay’a bakıyordu. ‘’Ben yapmadım sadece bilginiz olsun diye söyledim.’’ Dedi. Gezgin gittiğinden beri ilk kez herkes beraberce güldü…

 

‘’Bu görevi bana lütfettiğiniz için onur duydum.’’ Dedi Dal şoför koltuğunu otururken Ay.

‘’Görev için en uygun olan sendin. Ben hiç beceremiyorum araç kullanmayı. En kötü notum araç kullanmaydı.’’

Gölge ‘’Hatırlıyorum sınavdan sonra senle dalga geçen gerizekalılar olmuştu ve çok üzülmüştün. Onları halletmeyi teklif ettiğimde bunu neden kabul edemeyeceğini anlatan uzun bir mektup yazmıştın. O kısım hiç okumamıştım, bazı mektuplar gibi.’’

Yay konuşmaya dahil oldu. ‘’Bazı mektuplarda okumadığın kısımlar mı oluyordu? Benim hikayelerimi her zaman okudun değil mi?’’ Gölge cevap vermedi ‘hadi’ der gibi Ateş’e baktı. Ateş işareti alınca.

‘’Artık gitme zamanı geldi. İlk durağımız ‘çam ağacı’ bas gaza Dal.’’ Dedi coşkuyla. Fakat araç ilerlemedi.

Dal ‘’Ufak bir sorun hallederim. Sanırım’’ deyip kontrol bölümünden fırlayıp çıktı. Dal gelip aracı çalıştırıp biraz ilerleyene kadarda kimse konuşmadı, öylece sessizce beklediler ve bu yaklaşık 15 dakika sürdü. Dal geldiğinde bu sefer çalıştı ve kimseden ses çıkmadan yolculuğa başladılar.

2. BÖLÜMÜN SONU

Back to list

Related Posts

Bir cevap yazın