Yansıttığıyla, Gösterdiğiyle: Misak’ın Aynaları
Misak’ın Aynaları, M. Fatih Kutlubay’ın 2019 Mart ayında Ketebe Yayınlarından çıkan ilk öykü kitabı. Daha öncesinde Mahalle Mektebi, Hece, Post Öykü, Muhayyel, Alandayız, Palto Öykü, Fakirâne gibi çeşitli dergilerde ismini gördüğümüz, öykülerini okuduğumuz yazarın bu ilk kitabı 14 öyküden oluşuyor. İlk öyküden son öyküye kadar baktığımızda yazarın kuvvetli dili, hiçbir zaman vazgeçemediği tadında lirizmi, kullandığı mitolojik unsurları ve çarpıcı sonları gözden kaçmıyor.
Bunların yanında yazarın yaşadığı coğrafyayı, Çukurova’yı, içimizde hissediyoruz. Portakal çiçeği kokusuyla okumaya başlıyoruz öyküleri. Zaten yazarın mekan ve doğa ile bağı her öyküde net bir şekilde görülüyor. Bir başka öyküde de sığla ağacı ve kokusu bizi sarıyor örneğin. Öykülerin mekanları dar mekanlar. Bazen bir mahallede, bazen bir köyde, bazen bir apartmanda, bazense bir çiftlikte geçiyor olaylar. Fakat yazar çoğunlukla küçük mekanları kullanıyor. Büyük şehir hayatı, kaygısı, eleştirisi görünmüyor öykülerde. Daha küçük mekanlar, daha küçük hayatlar. M. Fatih Kutlubay’ın öyküsü samimiyetin öyküsü oluyor. Bu samimiyet kullanılan mekan algısıyla da sağlanıyor. Kitapta yer alan karakterler de samimiyeti dalga dalga büyütüyor. Siyah İplik’in Ali’si; Ali, Aslan Picasso’nun Suzan ablası, Kanlı Ay Tutulması’nın Nihâl’i, Sürüye Şifa Ölüye Mezar’ın Kandis’i ve diğerleri. Hepsi ama hepsi samimiyeti büyüten karakterler. Karakter isimleri deyince çoğu öyküde karakterin isminin Ali olduğunu da söylemeden geçmemek gerekiyor. Belli ki Ali, yazarın dünyası için önemli isimlerden. Bunun Hz. Ali’ye duyduğu sevgiden ileri geldiği ise en çok Ali, Aslan ve Picasso öyküsünde göze çarpıyor.
Kitap Hakında
Kitap yazılmasa da iki bölümden oluşuyor gibi. İlk bölümde yer alan öyküler biraz daha gerçekçi öykülerken ikinci bölümde gerçeküstü unsurların ağır bastığını görüyoruz. İlk bölüm öykülerinin zamanı, mekanı ve kişileri daha gerçek ve bugündenken ikinci bölümünküler ise daha tarihi ve mitolojik. Bunun analizini sadece karakter isimlerine bakarak bile yapmak mümkün. İlk bölüm öyküleri diyebileceğimiz ilk 6 öyküde Ali, Muazzez; Ferit, Tevfik; Ali, Suzan abla; Elnaz Hanım; Nihâl, Mehmet gibi daha sıradan karakter isimleriyle karşılaşırken ikinci bölüm öyküleri diyebileceğimiz sonraki 8 öyküde ise Zaur, Kandis; Fatmir Bey, Münira; Zilan Bey, Dilaver Ağa; Balkar, Setenay; Misak; Elbruz, Guaşe gibi belki daha evvel hiç duymadığımız karakter isimleriyle karşılaşıyoruz.
Öykülerde dikkatli okurun gözünden kaçmayan bir diğer şey ise sonlar. Genel olarak öyküler etkileyici sonlarla bitiyor. Ali Aslan ve Picasso’da sona geldiğimizde şaşırıyoruz. Ne Bir Damla Kan Ne Başka Bir İz’de sarsılıyoruz. Kanlı Ay Tutulması’nda istemsizce gülüyoruz. Direniş Çiftliği’nde ferahlıyoruz. Göğedem’de şüpheleniyoruz. Tavuk Ayağından Öküz Boynuzuna’da hüzünleniyoruz. Hissettirdiği şeyin adı değişse de bu sonlar daima okuru etkilemeyi başarıyor.
Yazarın öykülerini iyi yapan bir başka unsur ise okurun dünya ile arasına perde çekmesini sağlayan sürükleyiciliği. Öyküleri okurken okur, kolayca yaşadığı andan sıyrılarak kendisini öykü dünyasında buluyor. Dolayısıyla kitaptaki öyküler, okur için lezzetli bir okuma süreci de vadediyor.
Yazar : Pınar EFE
Yansıttığıyla, Gösterdiğiyle: Misak’ın Aynaları yazımızda bu kadar arkadaşlar. Diğer kitap yazılarımızda görüşmek üzere… Daha çok kitap incelemesi ve tanımı yazısı istiyorsanız yorumlarda belirtmeniz yeterlidir. 😉
Kitaplar hakkında daha fazla yazı için tıklayabilirsiniz. Figurex’in kitap dünyasına sizde katılın. 😉
Görüşmek üzere… Takipte kalın..