Kült FPS serisi Wolfenstein’ın 2014 senesinde çıkmış meydana iştirak eden Wolfenstein: The New Order’ı, 2009 senesinde çıkan ve o civarı da tutulmayan Wolfenstein’dan ardından seriye tam olarak geriye dönüş niteliği taşıyan bir oyun olmuş. Her ne civarı Wolfenstein, id Software ile özdeşleşen bir kimliğe sahip olsa da, Machine Games’in oyunu yaparken eskiyen oyunlara sadık kaldığını ve güzel bir çağdaş oyun anlayışıyla yaptığını bahsetmek gerekli.
Aslında oyunun çok pek irdelenecek yanı yok. Çok lineer bir yapıya sahip meydana iştirak eden Wolfenstein: The New Order, güçlük düzeyine ilişkili olarak 15-20 saat arası bir oyun tecrübesi sunuyor. Bu da şuanki lineer FPS oyunları amaçlı çok iyi denilebilecek bir zaman. Oyunun teknik istikametini inceleyecek olursak, bir an önce Rage oyununda kullanılan ve fazlaca eleştirilen id Tech 5 motoru kullanılmış. Rage’e mukayese et optimizasyonu çok iyi ve gözleri şenlendirecek grafiklere sahip oyun; gerçi bir takım kartlarda grafikler iyi görünmeyebiliyor. Bu da id Tech’in kullandığı MegaTexture adlı teknolojiden olsa sebep. Oyunun boyutu 40 GB dolaylarında ve böylesi bir oyun amaçlı çok pek. Multiplayer’ının da olmaması bir eksi; multiplayer takviyesi olsaydı bir nebze onay edilebilirdi kocaman ebat. Yeniden de oynayacak oyun bulmakta sorun çekiyorsanız, doldurduğunuz adaletli kullanım kotasına fazlasıyla değiyor denilebilir.
Oyunun uzunluğu ve teknik yönleri hakkındaki açıklar bu civarı. Son Olarak gelelim oynanışa, düşman çeşitlerine, suni zekaya, tabanca çeşitlerine ve bu oyunun en mühim noktası meydana iştirak eden hikayesine.
Oynanış olarak; oyun, Call of Duty ve BioShock Infinite arası gidip iştirak eden bir akıcılığa ve oyun mekaniklerine sahip diyebiliriz. Herkesin aşina meydana geldiği ve stres atmalık denilebilecek cinsten bir FPS. Oyundaki uçuk bilişim de işin içerisine girince BioShock Infinite havasını arzu eder istemez hissettim; yapımcılar Infinite’den etkilenmişler midir bilmiyorum gerçi. Oyunun -çok üzerine düşülmüş olmasa da- saklılık başka bir deyişle stealth yönü de var. Gizliden düşmanlarınıza yaklaşıp, bıçağı saplayıp tesirsiz duruma getirebiliyorsunuz. Oynayış şeklinize yönelik açılan achievementlar (daha doğrusu perkler) var; oyunu fazladan ne türlü oynadığınızı achievementları izleyerek görebiliyorsunuz böylelikle.
Düşman çeşitliliği ile ilgili oyun hakkını vermiş diyebiliriz. Uçuk Nazi teknolojisinin sunduğu robotlardan tutun da, zor zırhlarla ve makinelerle gezinen Nazi askerlerine, oradan bölge komutanlarına ve kuvvetli robotik bosslara konusunda her şeyi bulabilirsiniz.
Yapay zekasına geliyor olacak olursak; suni zeka bir takım yerlerde hayalkırıklığına uğratıyor diyebiliriz. Yanınızda bir müttefiğiniz varken ona saldırılmayıp size saldırılması çok huzursuz edici. Bazen de her ne civarı sesli yürüseniz dahi sizi farklılık etmeyen askerler, robotlar ve sizi görseler dahi ateş etmeyen düşmanlar olabiliyor kimi zaman. “Zoru severim” diyenler amaçlı bir eksik not olarak düşülebilir suni zekası. Yeniden de çok sık karşılaşmıyorsunuz bu meselelerle, gördükleri an tarıyorlar ve en kolay değil düzeyde oynarsanız canımı mı doldurayım yoksa adamları mı öldüreyim derdine düşüyorsunuz.
Oyunda yer alan tabancalar gayet uçuk ve tatmin edici; fakat her tabanca çeşidinden yalnızca bir adet var. Tabanca çeşitliliği pek olsaydı çok daha iyi olabilirdi böylesi uçuk bir oyuna. Evrensel bağlamda silahların vuruş duyguları birçok iyi değil; fakat taramalı tüfeğin çok başarılı meydana geldiğini ifade etmek gerekli. En berbat diyebileceğim iki tabanca ise sniper tüfeği ve pompalı tüfek. Oyunda benzer tip silahtan iki elinizde de taşıyabiliyorsunuz ek olarak ve çoğu oyunda bulunmayan bir özellik. Bunlara ayrıyeten elektrik kullanımı enerjisiyle çalışan iki tip silahımız da var; Laserkraftwerk kadar alışılmışın dışında ama çok amaçlı bir tabanca ve sniper tüfeğinin plasma tüfeği modu. Laserkraftwerk’e ait geliştirmeleri bulduğunuz müddetçe, telleri kesmeye yarayan bir aletten fazla, kuvvetli düşmanları indirmeye yarayan bir silaha dönüşüyor.
Gelelim bu oyunun benim amaçlı en mühim kısmına: oyunun konusu. İncelemede oyunun konusunu özet geçme kadar bir düşüncem yok; zaten bu birçok güzel bir fikir olmazdı. “Spoiler” vermeden, oyunun konu anlamında neler sunduğundan bahsedeceğim size. Oyun, muadil bir tarih sunuyor ve İkinci Dünya Savaşı’nı Nazilerin kazandığı bir dünya ne türlü olurdu sorusuna güzel bir yanıt veriyor. Third Reich’ın düşlediği uçuk bilişim, totaliter, bir dünya devleti düzeni ve “üstün ırk”safsatası kadar ırkçı bir ideolojiyi çok başarılı bir şekilde tasvir ediyor. Oyun, aslında korku oyunu değil. Hem Bir de hiç değil. Yalnız oyun, oyuncuyu güzel bir yerden yakalıyor. Ciddi Anlamda Naziler savaşı kazansaydı ne türlü olurdu düşüncesi kafanızı kemiriyor ve bir korku sarıyor insanı. Bu istikametiyle korkunç denilebilir. Her ne civarı bilimkurgu yönü zor bassa da gerçeklik payı var ve böyle bir tarihin yaşanmamış olması kocaman şans. Bunun Için ayrıyeten, klişe de olsa stress gören kişilerin başkaldırış hareketini takip ediyoruz oyunda. Ana karakterimiz William “B.J.” Blazkowicz, iki. dünya savaşındaki bir yüzbaşı rolünden halk kahramanı rolüne civarı pekçok rolü üstleniyor.
Son olarak; klasik oyunları seven, eğlenmek isteyen, güzel konuya sahip bir oyun arayan ve FPS düşkünü biriyseniz kesin olarak zamanınıza ve kotanıza değen bir oyun. İndirimdeyken kaçırılmamalı. “Merak ettim, öylesine oynayacağım”kitlesindenseniz 40 GB’ın hakkını verecek bir oyun değil denilebilir.