Merhaba arkadaşlar, bu seferde bana nasıl bir etki yaptığı konusunda tam kesin bir şey söyleyemeyeceğim bu animeyle karşınızdayım. Animenin tam adı Re:Zero kara Hajimeru Isekai Seikatsu. Keyifli okumalar 🙂

Yazar: Tappei Nagatsuki

Çizer: Shinichirou Ootsuka

Stüdyo: White Fox

Bölüm Sayısı: 25

Tür: Psikolojik, Dram, Fantezi

Yapım Yılı: 2016

MAL Puanı: 8.49 / 10

Natsuki Subaru zamanını eve kapalı geçiren bir NEET’tir. Evet yine bir hikikomori klişesi. Bir gün yakındaki bir süpermarkete gidip evine dönerken önünde karanlık bir geçit açılır ve kendini o zamana kadar sadece fantezi oyunlarında gördüğü şeylerin gerçek olduğu bir dünyada bulur. Subaru oraya nasıl geldiği hakkında hiçbir şey bilmiyordur ancak ilk gününde kendisine bulaşan bir grup serseriden kurtulmasına yardım eden Emilia isimli ve çok değerli bir eşyasını çaldırmış bir kıza yardım eder. Ancak Subaru bir dizi olay sonucunda, öldüğünde bir tür kontrol noktasında yeniden hayata döndüğünü keşfeder.

Animenin ana temelinin KonoSuba! ile çok benzeştiğini izlediyseniz hemen fark edersiniz zaten. Bir arkadaş da bununla ilgili bir şey söylemişti o yüzden kontrol ettim ve Re:Zero, Konosuba’dan yaklaşık 1 yıl sonra yayınlanmış. He bu konusunun çalıntı olduğu anlamına mı geliyor? Hayır, bence değil. İşleniş açısından apayrı iki seriler sonuçta, Konosuba tam bir komedi animesiyken Re:Zero’nun dram yönü daha ağır basıyor.

İşleniş açısından birkaç sıkıntısı var, Subaru’nun hayata dönme yeteneği yüzünden anime birazcık Steins;Gate havasına bürünmüş. Bir şeyi becerene kadar en az 2-3 kere ölüyor çocuk, en baştan bir daha izliyoruz aynı şeyleri. O yönden biraz sinir bozucu. Ama bir şekilde sıkıcı olmamayı da başaran bir anime. Sadece en sevdiğimiz karakterlerin ölümü üzerine mangakanın annesinden helallik dileme borcumuz oluyor o kadar. Gerçi yeniden hayata dönüyorlar.

DİPNOT: Alttaki gifte ne oluyor? Subaru, Rem’i reddetmesinin belasını buluyor, oh olsun

Karakterler açısından ana karakter aşırı derecede sinir bozucu. Tabi empati yaptığınızda neden öyle davrandığını da anlıyorsunuz. Steins;Gate’teki Okabe‘nin düştüğü duruma benziyor biraz, ne yaparsan yap sonucu değiştiremediğini gördüğündeki o hayal kırıklığı insanı intihara götürür. Hele de en sevdiğin 2. kişinin gözünün önünde öldüğünü görürsen… Arkadaşın kafa bayağı güzeldi bir ara ve o zamanlarda sürekli Rem destek oldu, yardım etti ona. Peki bu affedersiniz şerefsizin önde bayrak tutanı ne yaptı? “Ben Emilia’yı seviyorum” Ne deseniz müstehak.

En sevdiğim karakter kim? Tabii ki Rem. Başta Emilia’yı seviyordum, neden milletin sürekli Rem desteklediğini anlamıyordum. Hatta insanın kendisini seven yerine kendi sevdiğiyle beraber olma hakkı olduğunu savunuyordum, bir de bayağı böyle ateşli bir şekilde. Sonra ne hale geldim? Emilia gözümde nefretlik hale geldi. Anlamadığım şey, çocuğa hiçbir faydan yok, çocuk peşinden koşup duruyor, sen gidip ne yapıyorsun? Trip atıyorsun. Subaru ne yapıyor? Bir ara “Senin için o kadar şii yaptım bini nidin sivmiyırsın” diye atara atar yapıp sonra peşinden koşmaya devam ediyor. Bu sırada Rem ne yapıyor? Subaru’nun daima yanında kalıyor, onun için hayatını feda ediyor, dünyanın en tatlı kızlarından biriyken değer görmüyor. Yani tam değer görmeme değil de, hak ettiği değeri görmediği kesin. (#TeamRem Şimdi şuraya Rem giflerini doldururdum ya neyse artık)

Çizimler konusuna gelirsek, erkek çizimleri biraz çocuksu olsa da kız çizimlerine diyecek laf yok. Hepsi birbirinden muhteşem ama bazısı daha çok öne çıkıyor tabii. Ama ben kızlar arasından özellikle bir tanesini çok seviyorum. Alttaki eleman. Adı Felix. Tek kusuru var onu da siz bulun, izleyenler anlamıştır.

Müzikler konusunda ortalama bir seviyede. İlk açılış müziği nedense pek tatmin edici olmasa da 2 ending, 2. opening ve arada çıkan bir OST’un tamamını Myth & Roid yaptığı için muhteşemlerdi. Kliplerinin hepsi de ayrı güzel. Özellikle STYX HELİX benim için apayrı bir yere sahip, moralimin bozuk olduğu döneme denk gelip ruhumu okuduğunu düşündürten bir şarkıydı. Sevdiğim müzikleri aşağıda liste yaptım, tıklayarak YouTube’da dinleyebilirsiniz. Ama her şeyin içinde “aha pis bir şey geliyor” diye bağıran şu “EEEEĞEĞEEEE” sesi. O sesi duyduktan sonra şimdi ne pislik olacağı konusunda beklemeye başlayabilirsiniz, sizi hayal kırıklığına uğratmayacaktır.

Finaline gelirsek, olayların tuhaf bir gelişim sıralaması olması yetmemiş gibi gördüğüm en yarım animelerden biriydi. “Daha hiçbir şey görmedik!” diye bağırttırıyorlar illa ama bir şey olduğu yok. En son bir OVA duyurulmuştu ama onun haricinde bir şey yok. Tamamlanmış gibi görünen ama hiçbir şeyin tam olarak anlaşılamadığı bir animeydi. Subaru’nun gelişinin bir cadının eseri olduğuyla ilgili bir şeyler söyledi, Emilia’nın cadıyla bir alakası olduğundan bahsedildi, Subaru birazcık büyü yapıyormuş gibi göründü, kraliçe seçimleriyle ilgili bir şeyler oldu ama hepsi yarım bırakıldı. Yani sadece işlenişi için izlenebilecek bir anime. Eğer gidip de İngilizce’sinden mangasını da değil direk romanını okumazsanız kafanızda hiçbir şey oturamıyor o da benim için bile aşırı derecede zor iş maalesef.

Ecchi açısından abartılı bir şey yok, yeterli miktarda. Daha çok romantizm var onun yerine. Komedi de bu tür düşük seviyeli şeyler yerine güzel espriler sayesinde yapılmış ama biraz düşük.

Bu animeye benim verebileceğim puan ne yazık ki 7. Belki bu bile fazla olabilir. İzlerken aşırı derecede sevmiştim ve eğlenceliydi ancak saçma sapan bir yerde bitişi yüzünden tüm güzelliğini mahvetti. Bir başka yazıda görüşmek üzere kendinize iyi bakın 🙂

Diğer anime tanıtımları için ANİME TANITIMLARI sekmesine tıklayabilirsiniz 🙂

DİPNOT: Şu gif de hiç sıkılmadan sabahtan akşama kadar izlenir ha