Uyarı: Yazıda 1 ve 2. oyunu kapsayıcı spoiler içerikleri bulunmaktadır.
Ölüm konusu insanın ne zaman aklına gelse ya bir an öncesinde unutmaya çalışır ya da o korkuyu içinden atamayıp pişmanlıklarını bir bir düşünmeye başlar. Kiminin aklını gün içerisinde bir kere ziyaret eden, kiminin aklını ise ayda senede bir ziyaret eden bu kaçınılmaz nihai, bir takım vatandaşları o günün geleceğini daima bilerek yaşamaya zorlar ve bunun için yönelik rizikolar aldırır. Kimisi ise bunu vurdumduymaz ve yaşamını ne türlü isterse öyle yaşar. Dark Souls’un oyun dünyasına damgasını vuran vefat temalı oynanışı esasında hayatın bir takım gerçeklerini de acımasızca yüzümüze vuruyor.
Bildiğiniz üzere oyunlarda önceden 3 canımız olurdu ve o canları tüketirsek bölüme en baştan başlamamız gerekiyordu. Sonradan bu sistem checkpoint sistemine dönüştü ve oyuncular daha kolay değil bölümlerle baş başa bırakıldı ama baştan başlatmak mahaline tespit edecek kilit noktalardan aynı ritimde devam edilmesi daha tatmin edici oluyor. Bioshock’ta yer alan yenilikçi bir çözüm ise ölmenin oyunu hiçbir biçimde sıfırlamamasına ve ilerlememize kaldığımız yerden aynı ritimde devam etmemizi sağladı. Don’t Starve’da ise yeniden dirilmemizi olanağı sunan taşı arayıp, etkin duruma getirdiğimizde oyun bize 2. bir baht veriyasker. Tersi halde tüm oyun sürecimiz bitiyordu. Bunları anlatmamın nedeni bugüne civarı oynadığımız oyunlarda ölmemizin bize yalnızca başarısızlık iletisi vermesi ve bizi daha çok sinirlendirmesi olmuştur. Dark Souls’da ise vefat oyunun ana temasını oluşturuyor. Vefat bizim başarısızlığımız değil, esasen herkesin başımıza gelmesini beklediği bir lanet olarak işleniyor. Lafı fazla uzatmadan oyunun kendisini anlatmaya başlayayım.
Undead karakterimiz duvarın dibine çömelmiş tüm umudunu minik hücresinde tüketmek üzere oturuyor. Birdenbire yukarıdan hücre kapağını açan bir yabancı undead bize hücremizin anahtarını üstünde taşıyan bir ceset atıyor. Anahtarla paslı kapıyı açıyoruz ve kafasını duvara vuran bir hollow, başka yanda birisine yalvarır benzeri diz çökmüş yabancı bir hollow var. İçinde yer aldıkları vaziyetten arınmak istiyorlar fakat beyhude. Kurtulamamaları onların laneti olmuş vaziyette ve hiçbir zaman da kurtulamayacaklar. Zira bir undead’i umudundan yabancı hiçbir birşey kurtaramaz. Şayet bir undead tüm umudunu tüketirse bedenindeki perişan ruhu da onu terkeder ve hollow olabilir. Yürüyen iskelet meydana gelen hollow’lar ise öyle ki zombi benzeri kaybettikleri ruhları geriye kazanabilmek amaçlı ruh taşıyan herkese saldırırlar. Bizim de undead olarak başladığımız bu yıpratıcı yolculukta yapmamız gerekli olan tek birşey umudumuzu kaybetmeden savaşarak sonu görmeye çalışmak. Aynı hayat benzeri değil mi?
Nasıl Başladı?
Ateş döneminin başlangıcından anında öncesinde Gwyn, Nito ve Izalith büyücüsü ile beraber lord ruhlarını keşfetti. Gwyn bu özel güçle beraber kendisini “Lord of Sunlight” yaparken Nito’da ölülerden kurduğu asker ile Gravelord Nito oluyor. Witch of Izalith ise büyü dair rakipsiz olarak karar sürüyasker. Lordların yanında yeryüzünde karar aynı ritimde devam eden başka ırk ise ejderhalardı. Albino ejderha meydana gelen Seath ile protokol yapan Gwyn, Nito ve Izalith büyücüsü ejderhalara karşın kocaman bir asker kurarak ejderhaları sonsuza kadar yok ettiler ve dünyanın tek sahibi oldular. Fakat ejderhaların can vermesi demek ateşin sönmesi demekti. Ateşin zayıflamasıyla beraber hayat karanlığa gömülmeye başlamıştı. Ateşi bir daha yakması gerekli olan Gwyn, AnorLondo’ya gittikçe önce ateşin kıvılcımını orada yaktı.
Fakat yaktığı ateş kendisini de yaktı ve Gwyn, Lord of Sunlight yanarak Gwyn, Lord of Cinder oluyor. Ateşin yanmasıyla uzun yıllar karar aynı ritimde devam eden Gwyn kendisinin sahip meydana geldiği bilgiyi ve gücü çocuklarına bıraktı. Ateşin zayıflaması ve dünyanın bir daha karanlığa gömülmesi ile beraber Gwyn’in kızı Gwynevere babasının gidişinin sonrasında dünyayı fakat seçilmiş bir undead’in kurtarıp ateşe hükmedeceğini ifade etti. Başka savaşçıların ve lordların, babasının gittiğini anlamamaları amaçlı ise semana sahte bir güneş yarattı. Gwynevere’in kehanetini gerçekleştirmek amaçlı onlarca undead bu yolda savaş verdi. Savaşın nihayetinde ise defalarca ölen undeadler, umudunu kaybederek hollow oluyor. Sonsuz döngüye neden meydana gelen lanet her dönemde bir kralın çıkacağını ve ateşi yakarak dünyaya hükmedeceğini söylüyor. Fakat en nihayetinde o gücün zayıflamaması amaçlı kendisini ateşe feda ederek yok meydana gelmesine neden oluyor. Bu döngü başka dönemlerde, başka krallar ve lordlar aracılığıyla yaşanıyor ve o aşama sona eriyor. Dikkat ettiyseniz 2. oyunun en başında konuştuğumuz ihtiyar ateş bekçisi bize Drangleic’in bir yerlerden tanıdık gelebileceğini söylemişti. Ateş bekçisi Drangleic’in kapısına ulaşıp laneti sona erdirmek amaçlı sayısız undead’in savaştığını fakat hepsinin yolda umudunu kaybederek hollow meydana geldiğini söylemişti. İkinci oyunda ateşi koruyan kimsenin olmadığını da farketmişsinizdir. Zira bir başka dönemde geçiyor ve o vakitki kişilerin derdi ateşi yakmak değil. Ateşi söndürmemek amaçlı uğraşıyorlar. Başka Bir Deyişle anlayacağınız aynı lanete maruz kalanlar başka şekillerde ona karşın savaş veriyorlar. Bu da bize oyunun evrenini daha iyi tanıma olanağı verirken oyunun kendisini bir daha etmemesini olanağı sunan kocaman bir unsur.
Genel Mekanikler
Serinin yapımcısı ve From Software’ın başındaki isim meydana gelen Hidetaka Miyazaki’nin de dediği benzeri “Mükemmel bir dünyanın anlatıcıya ihtiyacı yoktur. O kendisinin hikayesini kendisi anlatacaktır” ilkesiyle tasarlanmış bir dünyaya sahip meydana gelen Souls serisi sizi oyun içerisinde hiçbir dış ses yönlendirmesiyle veya bir bir sürü kez bir şeye yorum yapan karakterlerle bağlantıya sokmadan tek başınıza keşfetmenizi sağlıyor. Çevredeki npc’ler şayet siz onlara gitmezseniz onlar size tek kelime söz söylemiyor. Oyuna büyücü karakterle başlayabilirsiniz ve ekipmanınız da büyü meydana geldiğini görebilirsiniz. Fakat oyunun size bu büyüyü ne türlü kullanacağınızı ve o büyünün hangi düşmanlara karşın etkili olduğundan bahsetmeyeceğinden emin olun.
Bahsettiğim sistemi Miyazaki’nin oyuna direk aktarmasının nedeni gerçek yaşamda ne türlü kendimizi çaresiz hissediyorsak ve bazen özgüven patlaması yaşayabiliyorsak bunu da oyunda birebir hissetmemizi istemesidir. Esasında Souls serisini başka oyunlardan ayıran en kocaman nitelik ne zorluğu ne de derin hikayesi. Souls oyunlarını oynarken oyuncuların kendisini bizzat ekranda yönettikleri karakterlerin mahaline koyabilmeleri ve ekrandaki karakterle aynı zamanda geliştiklerini farketmeleridir. Önceden de belirttiğim benzeri oyunda size ne bir birşey öğreten var ne de bir birşey ifade eden. Aynı gerçek yaşamda kendisinin ayaklarımızın üstünde durmayı öğrendiğimiz önce zamanlarımız benzeri. Oyunun önce saatlerinde karakterimiz kılıcı doğru düzgün kullanamazken esasında farkediyorsunuz ki siz de kılıcın ne türlü kullanılması gerektiğini bilmiyorsunuz. Büyü yapmanız gerektiği zaman hangi büyüyü ne türlü yapacağınızı bilmiyorsunuz fakat tecrübe ederek öğreniyorsunuz. Aradan saatler geçtikten ardından karakteriniz kılıcı bir sürü iyi kullanan birisi haline geliyor ve önüne çıkan herkesi rahatça öldürebiliyor. Farkediyorsunuz ki siz de ekran en başında ne türlü savaşılması gerektiğini ve hangi düşmanı ne türlü yeneceğinizi gayet iyi öğrenmişsiniz. Bu senkronizasyonu mükemmel yapan nadir oyunlardan biridir Dark Souls. Oyuna yeniden ismini veren ruh kavramının oyunda yalnızca senaryo bazlı bir maksadı yok. Öldürdüğümüz boss’lardan ve olağan düşmanlardan topladığımız ruhları seviye atlamak amaçlı kullanmamızın yanında tüccarlardan ihtiyaçlarımızı karşılamak amaçlı de para olarak kullanıyoruz. “Soul” kavramının bu civarı yaşamsal meydana gelmesinin nedeni ise doğrudan hollow olmakla ve umudumuzu kaybetmemekle ilgilenen. İkinci oyunda Shanalotte’ta umudumuzu kaybetmediğimiz sürece yanı başımızda kalacağını söylüyor.
Son Söz
Eğer kendinizi içerisinde kaybetmeyi sevdiğiniz derin senaryoya, güçlü atmosfere ve oynanışa sahip oyunları seviyorsanız Dark Souls’u oynamadan ölmemelisiniz. Oynayınca esasen bol bol öleceksiniz. Steam üzerinden satın alabileceğiniz serinin oyunları emin olun ki verdiğiniz her kuruşu sonuna civarı hakkediyor. Oyunlarda zanaat yönetmenliğine dikkat eden ve unutulmaz bir tecrübe yaşamını sürdürmek talep eden biri iseniz Dark Souls‘u şiddetle tavsiye ediyorum.